27 Mayıs 2019 Pazartesi

On 06:13:00 by Gülten İşcimen in    No comments
AKDENİZ'İN KARA KOYUNU "MARSİLYA"

Marsilya, Avrupa ve Akdeniz tatilini bir potada eriten, 17. yüzyıldan kalma yapıları ve mükemmel sahilleriyle sizi baştan çıkaran, harika doğasını renkli gece hayatıyla birleştiren, eski limanlarıyla romantik, ara sokaklarına yapılmış duvar resimleriyle çok estetik olan her yönüyle şaşırtıcı bir şehir.





Şehri tanıyalım

Marsilya, Fransa'nın güneydoğusundaki Bouches-du-Rhone eyaletinin ve Provence-Alpes-Cote d’Azur bölgesinin merkez şehridir. 2015 nüfus sayımına göre yaklaşık 860 bin kişilik nüfusuyla Fransa'nın en büyük 2. kentidir. Ayrıca yaklaşık 1.750.000 kişilik nüfusuyla da Fransa'nın en büyük 3. metropolitan yerleşim alanıdır. Avrupa'da en büyük kara alanına sahip şehirdir. 



Calanques Dağ kitlesinin de aralarında bulunduğu bir dağ zinciriyle çevrili olan Marsilya, Akdeniz sahil şeridi boyunca 70 km kıvrıla kıvrıla uzanır. Güneş ışığı en önemli servetidir. Karayelle gelen Provence yöresine has bu doğal ışık, aralarında Cezanne, Braque, Dufy, Derain, Marquet'inde bulunduğu birçok tanınmış ressamın ilham kaynağı olmuştur.

Fransa'nın Akdeniz kıyısında yer alan şehir, Akdeniz'in en büyük ticari limanına da sahiptir. Fransa ve Akdeniz'de birinci, Avrupa genelinde de dördüncü liman olarak gösterilmektedir.Hangi tepesinden baksanız dağlarla çevrili muazzam bir liman manzarasıyla karşılaşırsınız. Şehrin en eski bölgesi olan Eski Liman M.Ö. 600'den beri kullanılmaktadır.  



Lavanta tarlalarıyla çevrili Marsilya'da eskiyle yeni iç içe yaşamaktadır. Bu nedenle Marsilya, tarih ve kültür karışımı bir gezi için ideal bir destinasyondur. Bir efsaneye göre, bir Phocéen denizci yerel bir Galya kızı ile evlenmiş. Kızın babası Marsilya'yı düğün hediyesi olarak verince kentin limanı demografisini şekillendirmeye başlamış. 1500'lerde Korsikalı denizciler, 18. yüzyılın ortalarından itibaren İtalyan inşaatçılar, 20. yüzyılın başında buraya gelen Ermeniler, 1962 sonrası bağımsızlıklarını kazanan Cezayirliler ve daha pek çok farklı etnik kökenli insan buraya yerleşmiş. 



Klasik Yunana kadar uzanan bir soy ağacı olan bu çok kültürlü liman kentinde kum ve ihtişamın her ikisi de kusursuz bir şekilde bir aradadır. Bir zamanlar pis ve tehlikeli görüldüğünden Cannes veya St Tropez'in cazibesinden yoksun olan Provençal kıyı şeridinin bu kara koyunu, Avrupa Kültür Başkenti olduğu 2013 yılından beri kültürel artışın da verdiği güvenle çiçek gibi açmıştır. Havalı yeni müzelerinin de desteklemesiyle, şehirde neredeyse hissedilir bir iyimserlik ve özgüven oluşmuştur. Bunların hepsini Le Panier, Noailles ve La Paine gibi mahallelerde, sokaklarda, plajlarda, mağazalarda, marketlerde ve cafelerinde görebilirsiniz. 



Marsilya, aslında Fransa'daki en eski şehirdir ve batı Avrupa'nın da en eski kentlerinden birisidir. Ren’in ağzına yakın bir yerde, Akdeniz ile kuzeydeki topraklar arasında en büyük doğal koridor olması nedeniyle üstlendiği rol sadece Fransa’daki en önemli liman olmasına yol açmamış, bunu uzun yıllar boyunca sürdürmesini de sağlamış. Günümüzde Fransa'nın en büyük üçüncü kentsel alanı olan şehrin büyüklüğü ve önemi bu rolü en iyi şekilde göstermektedir. 

Marsilya, ancak yirminci yüzyılın sonlarında turizme gerçek anlamda açılabilmiş. Cenova veya Napoli ile benzer şekilde, Marsilya'nın liman olarak önem kazanması, bir turizm merkezi olarak gelişmesini engellemiş. Barselona ve Valensiya gibi diğer Akdeniz limanları 1970'lerde turizmini geliştirmeye başlarken, Marsilya bunu maalesef yapamamış. Marsilya paradoksu denilecek bu durum, Akdeniz'in yanı başında gururla ayakta kalmasına rağmen, bir sahil beldesi olamaması anlamına gelmiştir. Daha çok yakın tarihlerde, Marsilya, Akdeniz'in en önemli limanlarından birisi olma statüsünü korurken aynı zamanda bir turizm merkezi olarak gelişmeyi başarmıştır.  

Şehrin kuzeybatısında görece daha sakin ve düzgün kıyılara rıhtımlar yapılmıştır. Eski Limandan, 6 km daha güneydeki Plage du Prado'ya kadar deniz kenarı kayalıktır ve kumsal yoktur. Bu yüzden Marsilya’ya yapılacak gezinin amacı yalnızca veya temel olarak plaj tatiliyse burası aslında gidilecek bir yer değildir. Kıyı şeridinin ve deniz kenarının ambiyansı hoştur ama plajlar çok yeterli değildir. 

Bir günlük gezi ya da hafta sonu tatili ya da kısa süreli konaklama için, Marsilya, özellikle Fransa’nın kuzeyindeki çoğu ülkenin hala soğuk ve sisle mücadele ettiği ya da yağmurlarla ıslandığında, özellikle Akdeniz güneşinin ısıttığı yılın belirli zamanlarında ideal bir destinasyondur. Eski Limanın çevresindeki Marsilya turizm bölgesine ulaşım da oldukça kolaydır. Eski Liman ve çevresindeki alan, Marsilya'nın turizm merkezidir. Ayrıca Fransa’nın en eski kentinin büyük yaşından etkilendiyseniz şehirde sizi zamanda geri götürecek harika müzeler de bulunmaktadır.  

Marsilya, büyük şehir havasıyla balıkçı köyü sosyalliğini adeta bir araya getiriyor. Sorduğunuzda yerlilerin ölesiye sevdiği ya da nefret ettiği bir şehir burası. Yabancılar ise suçlarıyla ünlü olduğundan buradan uzak durmaya çalışıyor. Dünyanın her yerindeki birçok liman şehri gibi, Marsilya uzun süre uyuşturucu ve suçların yaygınlığı konusunda kötü bir şöhret kazanmış. Bugün hala şehirde aslında kötücül olmayan bir süflilik var. Bu ise Marsilya'ya sert bir karakter kazandırmakta ve insanı sarhoş edecek bir renk cümbüşü yaratmaktadır. 

Son birkaç yıldır, Marsilya, Güney Fransa’da parıltılı Côte d’Azur’un ötesinde daha fazla güneş ve daha az telaş sunarak adeta gezginleri büyülemeye başlamıştır. Kısa sürede buraya da markalar akın etmeye başlamış ama neyse ki bu liman şehrinin bu kadar merak uyandıran ruhunu henüz yok edememiş. Marsilya sadece manzaralardan da ibaret değil, basit ama sıcak ve samimi ambiyanslar da var. Açık hava terasları, sokak sanatları, küçük limanlarından birinde ayaklarınızı suya sarkıtmak gibi hoş bulacağınız şeyler. Fransız liman kenti, bir zamanlar üzerine yapışmış kötü şöhretini üzerinden silkelemeye başlamış. Kültürel anlamda gelişme kaydetmiş, turizm potansiyelinin farkına varmış ve ziyaretçilerine iyi bir mutfak sunarak bu alandaki iddiasını da ortaya koymuş.

Gidecekler için bir hususu hatırlatmakta fayda var. Marsilya'da, “hemen hazır” anlamında kullanılan “le quart d’heure“ ifadesi aslında 15-30 dakika gecikme olduğu anlamına gelirmiş. Şehirde grevler ve toplu taşıma nedeniyle sıklıkla gecikmeler yaşanmaktaymış. Bunları göz önüne alarak yavaş ve sakin temponun tadını çıkarın. Birçok mağaza ve restoranın pazar günleri kapalı olduğunu unutmayın.

Bir Akdeniz şehri olan Marsilya’ya yılın herhangi bir ayında gidebilirsiniz. Şubat ayında oynanan Open 13 Marsilya Tenis Turnuvası ve ekim ayında düzenlenen Fiesta des Suds müzik etkinliği, Marsilya’daki en ünlü etkinliklerden bazıları. Tabii Marsilya sahillerinin tadını çıkarmak istiyorsanız yaz aylarını tercih etmelisiniz. Bu dönem aynı zamanda Marsilya’nın en çok ziyaret edildiği mevsimdir ve bu yüzden çok kalabalıktır.   

Ulaşım 

Şehir merkezine 30 km uzaklıktaki Marsilya havaalanından her 20 dakikada bir hareket eden otobüsler, yolcuları Saint Charles Garı'na kadar getiriyor. Otobüsler oldukça konforlu ve zamanında hareket ediyorlar. Durağı bulmak için Havalimanı’ndan çıktıktan sonra sağ tarafa doğru ilerleyin. Yön tabelaları zaten mevcut, yaklaşık 3-4 dakikalık yürüyüşten sonra otobüs duraklarını görüyorsunuz. Otobüs biletlerini hemen ileride bulunan bilet gişesinden veya otomatik makinelerden alabilirsiniz. Bilet fiyatları tren biletine oranla biraz pahalıya geliyor. Tek yön alırsanız 8,30 Euro, gidiş dönüş alırsanız 13,40 Euro‘ya biletinizi alabilirsiniz. Yaklaşık 25 dakikalık bir yolculuktan sonra Saint Charles tren garına geliyorsunuz. 

Tren seçeneği otobüse göre biraz daha vakit alıyor. Öncelikle havaalanından çıktıktan sonra, yine sağ tarafa doğru 3-4 dakikalık bir yürüyüş yapıyorsunuz. Yukarıda belirttiğim otobüs duraklarının hemen arka tarafında bulunan 5 numaralı shuttle platformuna giderek ücretsiz shuttle’a biniyorsunuz. Aynı yerde araç otoparklarına giden shuttle’lar da kalktığından aman deyim yanlışlıkla bunlara binmeyin. Bunun için şoföre sorun ve Vitrolles adı verilen tren istasyonuna gitmek istediğinizi söyleyin. Vitrolles tren istasyonundaki kiosklardan tren biletinizi alıp yaklaşık 25 dakikalık bir yolculuktan sonra Saint Charles tren garına ulaşıyorsunuz.Tren biletinin fiyatı ise değişmediyse 5.1 Euro. 

Saint Charles tren garından sonra da taksi, otobüs ya da metro kullanarak gideceğiniz yere ulaşabilirsiniz. 

Şehir içinde toplu ulaşım dışında turlarla gezmek için iki seçenek var. İlki, Marsilya hop-on hop-off otobüslerle Marsilya'nın turistik yerlerini ziyaret etmek. Otobüsler Vieux Port yani Eski Liman'dan hareket ediyor. Tur, deniz kenarı, St. Nicolas Kalesi, Notre Dame de la Garde ve Katedral'i içermektedir. Toplamda 14 yerde durur. Bir günlük bilet 19 Euro, 2 gün için 22 Euro ödenir. 

İkinci seçenek ise küçük turistik tren (The Little Train) kullanılmasıdır. Birçok turistik şehirde olduğu gibi Marsilya'da da "turistler için küçük trenler" çalıştırılıyor. Eski Liman'ın kuzey tarafından hareket eden üç tur hattını kullanmak mümkündür. Notre Dame Turu 7 Euro olup 1,15 saat sürmektedir. Old Marseilles turu 6 Euro olup 1,05 saat sürmektedir. Yaz aylarında yapılan Frioul Island Turu ise 4 Euro olup 30 dakika sürmektedir. 

Turlara katılmayıp sizi turistik yerlere götürecek olan yollardaki kırmızı çizgileri takip ederek şehirde de yürüyebilirsiniz. İki saat süren kırmızı çizgileri takip turuyla şehrin gezilip görülecek tüm tarihi ve turistik yerlerini görüyormuşsunuz. 

Bir diğer seçenek ise tabi ki toplu taşıma araçlarını kullanmak olacaktır. Şehrin iyi bir toplu taşıma sistemi var. Kapsamlı bir otobüs ağı ve ayrıca bütün şehir merkezinde dolaşan ve gece 12.30'a kadar çalışan metro ve tramvay hatları bulunuyor. Otobüslerin dakik olmadığını ve geç kalma eğiliminde olduklarını unutmayın. Otobüs saatleri konusunda RTM uygulamasında gerçek zamanlı güncellemeler alabilirsiniz. Otobüsler şehir dışındaki 12.-16. bölgelere gitmezler. Plaja ulaşmak için 83 no'lu otobüse binin veya leVélobike-share sistemini deneyin. Yeni kullanılmaya başlanan Lime trottinettes (elektrikli scooter) veya tercih edilen yerel scooter kullanın. 

Taksiye ihtiyacınız varsa, genellikle kredi kartı makinelerinin bozuk olduğunu işiteceksiniz. Bu yüzden taksiler hem daha pahalı hem de nakit para gerektirdiğinden Uber veya Fransa’nın Heetch'ini tercih edin. 

Eski liman "Le Vieux-Port"dan "Château d'If" adasına, "Port de Commerce"den de Korsika adasına günlük turlar düzenleniyormuş. 

İklimi 

Burada, hava durumu uygulamanızdaki rüzgar sembolü bir esinti olmaktan öte bir şeydir. Aslında bu sembol, kuzeyden sert bir şekilde esen efsanevi karayel rüzgarıyla ilgili bir uyarıdır. 65 mil / saate varan hızlarda esen bu rüzgar kışın kemiklerinize kadar üşütür, yazın ise ortalığı toz götürür. Artı tarafı ise, karayel, Tabiat Ana’nın elektrikli süpürgesidir. Rüzgar dindiğinde kristal berraklığında bir gökyüzü uyanır. Rüzgâra rağmen, Marsilya yılda 300 gün güneş alması ve ılıman kışlarıyla adeta bir hava ikramiyesi gibidir. Çok nadir kar yağar, buna rağmen Kasım ve Şubat-Mart aylarında bolca yağmur yağar. Sadece güneşlenmek için gelmiyorsanız yıl boyunca şehrin tadını çıkarabilirsiniz.

Yeme-İçme

Bouillabaisse, tüm dünyada pişirilen bir Marsilya yemeğidir. Akrep balığı, yılan balığı ve deniz robinleri gibi normalde düşük pazar değeri olan yağsız balıklarla yapılmakla birlikte pişirildiğinde çok lezzetli olan bir balık ve deniz ürünleri yahnisidir. 

Tarifin kalanı restorandan restorana değişse de, bu yahni esas olarak şarap, zeytinyağı ve safran ile pişirilmektedir. Yemeğin geleneksel versiyonunun yapılması bir gün sürer. Ritüelin bir kısmında da bir çeşit iştah açıcı mayonez olan rouille’e bulanmış ve çorbaya bırakılan rustik ekmek vardır. 

Marsilya’nın bu yemeği dünya çapında ünlü olması nedeniyle hak etmediği bir fiyata yükselmesine neden olmuştur. Bu yemek restorana göre 60-100 Euro'ya (70-120 Dolar) yenilebilmektedir. Yüksek etiketli fiyatı, balık artıklarından mütevazi bir güveç olması kökeniyle çelişiyor ve bu durum kentin yoğunlukla işçi sınıfı nüfusuna da taban tabana aykırı bir şey. Yerel halk nadiren dışarıda bouillabaisse yiyor veya evlerinde kendileri hazırlıyor. Özel günlerde dışarıda yemek için tasarruf yapıyorlar. Bouillabaisse siparişi vermekte ısrar ediyorsanız, taze balık kullanan (size önceden gösterilen) ve ortalama 75 avroya mal olan Chez Michel'de bunu yapmanızı öneririm. 

Aslında gerçek Marsilya tabağı sadece balıktan oluşmuyor. Burada odun ateşinde pişirilmiş pizzaya doyum olmuyormuş. Pizza, Napoliten göçmenlerin 20. yüzyılın başlarında şehre gelmelerinden bu yana yerel mutfağın bir parçası olmuş ve şehir Fransa'nın 1962 dolaylarında servis yapan ilk pizza kamyonunun bulunduğu yer olmuş. Bu denizcilik kentinde klasik pizza ançuez ile birlikte geliyormuş. Ya da bir moit-moit yani yarım ançuez, yarım peynir isteyebilirsiniz. Ya da pizzanız ermenilerin şehre tanıştırdığı üzere kıymalı ve soğanlı da olabilir. 65 yaşındaki klasik Chez Sauveur'dan ya da deniz ürünleriyle meşhur La Bonne Mère'den sipariş edebilirsiniz. Sokak yemeklerinde popüler Charly Pizza'nın size bir dilim pizza kesmesine izin verin veya stadyum çevresindeki ya da metro duraklarının dışındaki yemek arabalarından birine uğrayın.
Yedikleri deniz ürünleri, acılı ızgara sardalya, pas kırmızısı kestane, salamura istiridye ve sarımsak, maydanoz ve bolca zeytinyağla sote edilmiş provençal eşliğinde servis edilen kalamar çeşitleridir. En taze deniz ürünleri, her sabah küçük balıkçılardan ürün gelen La Boîte à Sardine'de bulunur. 

Rue Du Petit Puis caddesinde meydanda bulunan entel Fransız Restoranı Le Clan Des Cigales‘de mutlaka yemek yemenizi ve ünlü Fransız Rakısı Pastis‘i denemenizi tavsiye ederim. Pastis 3 Euro, yemekler ise 10-20 Euro arasında değişiyor. Marsilya’da yeme içme yerlerinden birisi olan ve Şehir merkezine yakın olan Cours Julien, Marsilya’nın en renkli bölgelerinden birisidir. Burada her zaman yiyecek vardır, ne de olsa Fransa'dasınız. Basit bir zeytin tabağı mı yoksa dolu bir panis tabağı mı (yerel nohut kızartması), şarküteri ve kruvasanlar mı tamamen size kalmış.  

Yemek için Noailles'e de gidebilirsiniz. Chez Yassine'deki Tunisian leblebi, Le Cèdre'deki Lübnan pideleri, Saladin'deki baharatlı dürümleri ve Saladin'in karşısındaki caddede bulunan yiyecek standındaki Cezayir dolmalarını, yani bradj’ları yiyin. Bu bölgede özellikle piliç çevirme ve paella kokuları caddeleri sarar. Özellikle Rue d'Aubagne ve Rue du Longue des Capucins caddelerinde bu kokuyu yoğun olarak alabilirsiniz. Kalabalığın içinde dolaşırken yemek yiyebilirsiniz. 

Yemekle birlikte içki Fransızların en büyük keyfidir. Marsilyalıların en ünlü içkisi pastis siparişi verirken ilk kural daima ismiyle isteyin. Bir pastaga (pastis için yerel argo) istemek barmene “bira” demek gibidir. Anason aromalı en yaygın iki markadan birisi Marsilya'nın ilk pastis şirketi (1932) olan Ricard’ın adını taşımaktadır. Diğeri de biraz daha fazla anason kullanılan 51'dir. Bu durum biraz kafa karıştırıcıdır. Çünkü Ricard, 51’in yaratıcısı Pernod’la 1975’te birleştiğinden aslında 51 de Ricard ile aynı markadır. Gittiğiniz barda Casa (aka Casanis) veya yerel olarak damıtılmış Cristal Limañana'yı da isteyebilirsiniz. İçkinizin yanında bir sürahi soğuk su ve bazen buz gelir. Koyu altın renkli sıvı soluk sarı hale gelinceye kadar su ekleyin. Normal doz bir ölçü pastise beş ölçü sudur. Pastis'in alkol oranı yüzde 45’dir. Bu nedenle çabucak içmeyin, yoksa kısa sürede zom olursunuz! Ancak, ikinci bardağı istemekten de çekinmeyin. 

Marsilya yemeklerinin hepsi Rhône Vadisi veya Languedoc-Roussillon'dan gelen beyaz şaraplarla iyi gider. Burada hafif bir şey yudumlamak için, doğal olarak pembe şarap tercih edilir. Bir şişe ucuz şarabı soğutmak veya seyreltmek için bir veya iki buz küpünü eklemek kabul edilebilir bir ölçüdür. 

Tatlı tarafında da anasondan çikolataya kadar çeşitli lezzetlerde ve uzay mekiği veya tekne şeklindeki bisküvileri alabilirsiniz. 

Apéro kelimesi günlük Marsilya yaşamının bir parçasıdır. Mutlu saatler (happy hours) gibi, apéro iş sonrası ya da gün batımından önceki zamanlarda geçerlidir. Ancak şaşırtıcı şekilde Marsilya’da genellikle gece saatlerinde görülür. Apéro sadece yaz için de geçerli değildir. Marsilya’nın açık hava cafeleri kış aylarında da dolu olduğundan yıl boyu apéro'dan faydalanabilirsiniz. 

Bazı restoranlar ve dükkanların kış tatilleri sırasında, ya da açık kalırlarsa Ocak ayında, yerlilerin çok sıcak ve terli günlerden dağlara kaçtıkları Ağustos'ta kapandığını unutmayın. 

Güneşin ısıttığı muhteşem deniz manzarası, sarp ama bir o kadar da çarpıcı sahil şeridi, bouillabaisse başta olmak üzere eşsiz mutfağı, balık zenginliği ve 20. yüzyılda Yunanistan, İspanya, İtalya, Korsika, Fas, Tunus ve Cezayir'den aldığı göç nedeniyle bir Akdeniz potası olması sayesinde hayran kalacağınız Marsilya, yolsuzlukları, kirli sokakları ve gerçek Fransızlığı yok ettiği hakkındaki bazı olumsuz eleştirilerle de karşılaşıyor. Liman kentini savunanlar, burjuva gösterilerinden arınmış, saçmasapan bir metropol olmadığı şeklinde tezlerini ileri sürerken, diğerleri ise şehri incelikten yoksun görüyor. 

Ancak bugün herkes Marsilya'nın büyük bir değişim içerisinde olduğunu kabul ediyor. Büyük kentsel dönüşüm projeleri, sahili, son teknoloji ürünü kültürel mekanlara, alışveriş merkezlerine ve beş yıldızlı mimarların yaptığı gökdelenlere doğru genişliyor. Aynı zamanda, iddialı bir mutfak, geleneksel kokteyller ve konsept mağazalar dikkati çekiyor. Bunlar şehri çoğunlukla eksik olduğu klas ve ayrıcalıklı yönlerle besliyor. Kaçınılmaz olarak, bazıları şimdi Marsilya'nın kendine özgü işçi sınıfı karakterini ve güney Fransız ruhunu kaybettiğini söyleyecektir. Tahmin edilebileceği gibi, bu kişiler şehrin giderek daha modern, hırslı veya yaşanmamış olmasından korkuyorlar. 


Fransa’nın d’Azur bölgesinde deniz kokulu bir mola vermek isteyenler için Marsilya güzel bir durak olabilir. Le Bistro Plage'de deniz kenarında gezinip, Café de l’Abbaye’deki gün batımı manzaralarına hayran kalın. Deniz restoranı kitsch La Caravelle'de ücretsiz atıştırmalıkları alın veya denize ayaklarınızı sokmak için kendi aperonuzu Vallon des Auffes'a getirin.

Gezelim Görelim

Sarı Yeleklilerin gösterilerinden dolayı biraz şansızlığımdan biraz da bu şehre haksızlık yaparak yeterli vakit ayırmadığımdan Marsilya'yı doğru dürüst ne gezebildim ne de görebildim. Yine de anılarımı az da olsa yazmak isterim. Gezemediğim birçok yeri de bir daha gittiğimde görmeyi ümit ederek yazımın sonuna ekledim. Haydi o zaman hep birlikte Marsilya'ya gidelim.

8 Aralık 2018

Marsilya uçak yolculuğum oldukça renkli ve keyifli geçti. Pencere kenarında oturduğum için son bir saat önce çok güzel karlı dağ manzaralarını sonra Akdeniz'in harika sahil manzaralarını izledim. Marsilya'ya ulaştığımızda vakit öğle saatleriydi. Daha ekonomik olacağını düşünerek şehir merkezine trenle gitmeyi düşünmüştüm. Bunun için önce shuttle kullanarak Vitrolles istasyonuna gitmem gerekiyordu. Shuttle durağını kolayca buldum ve beklemeye başladım. Gelen otobüslere sorduğumda şoförler bunların araç otoparklarına gittiğini bir sonrakine binmemi söylüyorlardı ama epeyce beklememe karşın bir türlü doğru otobüs gelmiyordu. O sırada bekleyenler kalabalıklaşmıştı ve içlerinde de burada üniversitede okuyan bir Türk Kızı keşfettim. Ona sorduğumda bana tam da zamanında gelmişsiniz, her yerde grev var, birçok otobüs çalışmıyor dedi. Kendi otobüsü çalışmıyormuş o da merkeze gitmeye çalışıyormuş. Bir süre de onunla birlikte bekledikten sonra vazgeçip otobüse doğru gittim. Bileti biraz pahalıydı ama yapacak bir şey yoktu. Murphy kanununa uygun şekilde ben biletimi aldıktan sonra shuttle'ın geldiğini gördüm. Şehirde gezmeye iyi bir şansla başlamamıştım!

Neyse yapacak bir şey yok! Otobüse bindim ve hareket saatini bekledim. Güzel ve güneşli bir güne benziyordu, çevreyi seyrederek St. Charles Garına geldim. Hemen metroya yönelerek öncelikle kalacağım hostele eşyalarımı bırakmak istedim. Metro biletleri çok çeşitliydi ve nasıl olsa kullanırım diye ikili metro biletini 3,50 Euro'ya aldım. Ancak bir daha metroya binmeye fırsat bulamadığımdan tek hakkım maalesef yandı.

Aslında gideceğim yer çok uzak bir mesafede değildi ve St. Charles Garından iki durak sonra indim. Bu sefer elimdeki tarife göre hosteli bulmaya çalıştım. Doğru yöndeymişim ama yine de fazladan dolaşmayayım diye birine sorayım dedi. Genç bir çocuk telefonundaki navigasyondan bakarak bana çok da uzak olmayan hostelin yerini gösterdi. Bir de üstüne internet kullanırsanız yerini bulursunuz diye bana akıl vermeye çalıştı. Sanki ben internet kullanmayı bilmiyorum, yurt dışında internet kullanmak ne kadara mal oluyor bilmiyor tabi!

Hemen hostele giderek resepsiyonu buldum. Hotel Sylvabelle'nin 6 kişilik kadın yatakhanesinde kalacaktım. Hostelin girişinde inşaat gibi çalışmalar vardı. Bir gece için 15 Euro ödediğim hostelden doğrusu pek memnun kalmadım. Gerçi yeri çok merkeziydi ama gece incecik bir battaniye koydukları için çok üşüdüm. Yaz aylarında burada kalınabilir ve çok da güzel olur.

Eşyalarımı kilitli dolaba koyarak kilitledim. Bu arada bir çok hostelde kilit vermiyorlar ve isterseniz ücret talep ediyorlar. Burası da öyle bir hosteldi ama ben yanımda kilit götürmüştüm. Hemen dışarı çıktım ve önce gelirken gördüğüm ortasında heykellerin olduğu bir çeşmesi bulunan küçük meydana doğru yürüdüm.            



Buradan biraz ileriye yürüdüğümde çok büyük ve üzerinde heykeller olan sanırım bir müze binası gördüm.



Bu binanın karşısında ise çok güzel bir havuz bulunuyordu.



Havuzun diğer ucu aslında Marsilya'nın ünlü alışveriş caddesi olan trafiğe kapalı La Canabier caddesiymiş.



Biraz daha ilerlemeye çalışınca polislerin yaptığı bir barikatla karşılaştım. Yokuştan aşağı oldukça kalabalık olan eylemciler geliyordu ve onları ana caddelerden birine yönlendiriyorlardı.



Daha sonra bu caddeden gittiğimde bunun Place Castellane adındaki büyük bir meydana ulaştığını gördüm. Çok büyük olan Meydanın tam ortasında büyük bir heykel vardı. 1774 yılında inşa edilen meydan tarihi bir meydanmış.



Meydan, 1774'te inşaatı için araziyi bağışlayan bir aristokrat olan Henri-César de Castellane-Majastre’nin adını taşımaktadır. Meydanın ortasına çamaşırlık olarak bir çeşme yapılmış ve bunun da ortasına 1798'de bir dikilitaş dikilmiştir. 1911'de, bu dikilitaş, Mazargues'ye taşınmış. Bu arada, Jules Cantini, heykeltıraş André-Joseph Allar tarafından tasarlanan yeni bir çeşme bağışlamış. 1913'te tamamlanan çeşme, 
Durance, Gardon ve Rhône adlarındaki üç Provençal nehri temsil ediyor.



Meydandaki yapılar da palmiye ağaçlarıyla oldukça hoş gözüküyorlar.


Bu caddede meydana geldiğim cadde oluyor.




Ara sokaklara girerek şehri keşfetmeye çalıştım ve çok hoş yerler gördüm.



Ya hafta sonu olması nedeniyle ya da sarı yeleklilerin eylemleri nedeniyle dükkanlar ve restoranların çoğu kapalıydı. Böyle gezerek ve tabelaları takip ederek bir yokuşa geldim.



Bu yolu tırmanarak siluetini görmeye başladığım Notre Dame Bazilikasına gitmeye çalıştım. Bu arada şehrin rutubetli ve kötü kokan havasını hiç sevmediğimi belirtmem gerekiyor.



En yukarıya çıktım ve tabelada işaret edilen yöne doğru yürümeye devam ettim.



Buradan da hala Bazilikanın sadece bir kısmını görebiliyordum.



Bazilikanın ön tarafına çıkacağım yolu bir türlü bulamayınca çok çabuk pes ettim ve geldiğim yoldan gerisin geriye hostel tarafına döndüm. Bu kararda üzerime düşen günün yorgunluğunun etkisinin büyük olduğunu belirtmeliyim. 
Artık akşam olmuş hava oldukça soğumuştu ve buz gibi bir hava insanın içine işliyordu. Dahası karnım da acıkmıştı ve koskoca meydanda yemek yiyecek açık bir yer görememiştim.

Meşhur alışveriş caddesine dalarak burayı gezdim ve caddenin başındaki Mc Donald's Restoranını gözüme kestirdim. Haydaaa burada da teknolojiyle amansız sınavım başladı. Çünkü nakit parayla sipariş veremiyorsunuz, kiosklardan istediğinizi seçip kredi kartıyla ödeme yapıyorsunuz. İngiltere'de de bazı marketlerde ürünlerinizi alıp fiyatlarını siz okutturuyorsunuz ve sonra ödemenizi de kredi kartıyla yapıyorsunuz. Orada bu yöntemi çabucak öğrenmiştim, bakalım burada nasıl olacak! Bir kaç kez denedim ama bir türlü beceremedim. En sonunda nasıl yaptıysam sipariş numarası verdi. Hemen koşup menümün verilmesini bekledim. Hem çok yorulmuştum hem de çok acıkmıştım. Burada otururken geçen yarım saat bana çok iyi geldi.

Aslında böyle telaşa kapılarak gezmeyi bırakmamın nedeni ertesi sabah erkenden bir otobüsle Nice'e gidecek olmamdı. Sabah 4-5 civarında St. Charles Garının yanındaki otobüs durağına gitmem gerekiyordu. Ücretsiz wi-fi kullanarak buraya nasıl gidebileceğimi araştırdım. Metro o saatte çalışmaya başlamıyordu, ama o tarafa giden bir gece otobüsü vardı.

Yemeğimi bitirip biraz dinlendikten sonra bu durağı bulmak için etrafı araştırmaya başladım.



Sonra bulamayınca göstericileri ilk gördüğüm yokuşu tırmandım.



Yol ayrımında St. Charles Garı yazan tabelayı takip ederek yürümeye başladım.



Yürürken ip gibi gözüken ara sokaklarına bakmaktan kendimi alamadım.



Şansızlığıma bakın ki burada göstericiler vardı ve polis mi asker mi ne olduklarını bilmiyorum onları kovalıyorlardı. O sırada gaz bombası da attılar ve herkesle birlikte bende bunun tadına bakmış oldum!


Maalesef daha ileriye gidemediğimden geri dönmek zorunda kaldım. Köşedeki güzel binayı bir de diğer tarafından görmüş oldum.


Işıklandırılan havuzun ilerisine yani yemek yediğim Mc Donald's restoranına doğru yürüdüm.


Binanın ışıklandırılmış fotoğrafı da benim Marsilya'da çektiğim son fotoğraf oldu.


Ara sokaklara girip otobüs durağını bulunca asılı olan otobüs tarifelerine baktım ve gece otobüs olup olmayacağını anlamaya çalıştım. O sırada bir genç yaklaşıp Fransızca bir şeyler söyledi. Ben de otobüs saatlerine baktığımı İngilizce söyleyince turist olduğumu anladı. Çat pat iyi olmayan İngilizcesiyle sarı yelekliler eylemleri nedeniyle otobüs seferlerinin yapılmadığını, hatta St. Charles garının da kapatıldığını anlattı. Erken saatte otobüse yetişmem gerektiğini ve en azından St. Charles garının yerini öğrenirsem yürüyerek gidebileceğimi söyledim. Marsilya'nın yerlisi olarak mümkün mertebe olaylardan uzak ara sokaklardan geçirerek beni St Charles Garının yanına kadar götürdü. Bu arada hem sohbet etmeye çalışıyordum hem de geçtiğimiz yollara bakarak kendi başıma gidebilmek için aklıma kazıyordum. Ailesi aslen İran'lı olan Ali burada ahçılık yapan bir genç. Burada doğup bir Fransız gibi büyümesine karşın göçmenlerin hiçbir zaman bir Fransız gibi kabul edilmediğinden bahsetti. Aynen bizim Almanya'ya işçi olarak giden vatandaşlarımız gibi arafta kalmış insanlar bunlar.

Aynı yollardan geri döndük ve zaten hava karardığından hemen hostele döndüm. Erken kalkmam gerektiğinden uykumu almak için biraz erken yatmayı denedim. Ama nafile bir çaba oldu. Ne içeri girip çıkanların sesinden ne de soğuktan bir türlü uyku tutmadı. Tabi bir de otobüs saatini kaçırırım endişesi de vardı. Sabah herkes derin uykudayken kalkıp hazırlandım ve daha aydınlanmamış bir Marsilya sabahında yollara düştüm. Yaklaşık yarım saat yürüdükten sonra St. Charles Garına ulaştım. Garın açık olduğunu görünce biraz rahatladım ve otobüs terminaline doğru yürüdüm. Ancak burada yanlış yerde beklemişim ve son anda birisine sorduğumda Flixbus durağının orası olmadığını, terminalin dışında bir yerde olduğunu söyledi. Kaçırdım endişesiyle o kadar hızlı koştum ki meğerse otobüs de daha gelmemiş. Soğuk havada çok bekledik, içeri girdik yine bekledik, en sonunda otobüs gelebildi. Burası ara durak olduğu için sanırım yolda gecikmişti. Her neyse artık Nice yolculuğum başlayabilirdi.

Gördüğünüz gibi Marsilya'da hemen hemen hiçbir yeri gezemedim. Elbet bir gün yine yolum düşer ve aşağıda yazdığım bu yerleri de görme şansım olur. Ancak bu sefer sıcak bir havada gitmeyi isterim doğrusu!     
  

Gezilecek Yerler 



Gezilecek yerleri madde madde anlatmadan önce birçok turistik şehirde olan, kültürel mekanlara ve müzelere girişte indirim sağlayan bir karttan da sözetmek isterim.  45 Euro fiyatı olan Museums Pass, MuCEM de dahil olmak üzere Marsilya'daki 15 büyük kültürel mekanda kalıcı koleksiyonlara ve geçici sergilere ücretsiz ve sınırsız erişim sunuyormuş. 



St. Charles Garı 



Bazıları şehrin merkezi olarak, St Charles Garı'nı bazıları ise "Le Vieux-Port" denilen Eski Limanı kabul ediyor. Başta Marcel Pagnol'un filmleri olmak üzere birçok Fransız filminde kullanılan St. Charles Garı, şehrin yüksek tepelerinden birisi üzerine kurulmuştur. Garı şehrin merkezine bağlayan Boulevard d’Athenes Caddesine doğru alçalan ve toplam sayısı 104 olan çok geniş merdivenleri vardır. Buraya geldiğinizde, Marsilya’nın göç tarihini anlatan heykellerle çevrili Gare St. Charles’taki büyük merdivenin en üst basamağına tırmanın. Aşağıya bakınca tüm şehrin ayaklarınızın altında olduğunu hissedebilirsiniz. Yerel yönetmen Robert Guédiguian'ın bir keresinde neden “Marsilya Fransa değil. Marsilya Provence değil. Marsilya Dünyadır.” dediğini anlayacaksınız. 

The Chateau d'If 

Turistler için Marsilya gezilecek yerler listesine mutlaka eklenmesi gereken Chateau d’If, Fransa’nın Alcatraz‘ı olarak biliniyor. 1527 yılında I. François tarafından inşa ettirilen ve 17. yüzyılda bir hapishane olarak kullanılan kale, Vieux Port’un 3.5 km batısında bulunuyor. 

Provençal yazar Alexandre Dumas’nın “Monte Kristo Kontu” (the Count of Monte Cristo) romanı için esin kaynağı olan ve bu nedenle de üne kavuşan tarihi şato, görkemli yapısıyla muhteşem görünmektedir ve ayrıca şehrin en güzel manzaralarından birine sahiptir. Burada hem eski hapishaneyi gezebiliyorsunuz hem de denizden muhteşem bir Marsilya manzarası izleyebiliyorsunuz. İki katlı olan bu hapishanede hücreler bulunuyormuş ve kapılarında eskiden orada kalan mahkumların isimleri yazılıymış. Şato aynı zamanda Fransız Bağlantısı (the French Connection) isimli filmde de kullanılmış. 

Buraya gidiş Vieux Port yani Eski Limandan kalkan feribotlarla sağlanıyormuş. Gidiş dönüş fiyatı olarak feribota 10,80 Euro, adaya giriş için de 6 Euro ödeniyormuş. Mevsimine göre bazen direkt dönüş bulamayabilirsiniz. Bu durumda önce feribotla yan taraftaki adaya giderseniz, o adadan sonra feribot Eski Liman tarafına da geliyormuş. Yani aktarmalı bir yolculuk oluyor. Çok fazla bir şey bulmayı beklemeyin hatta hava çok iyi değilse hapishane gezisinin vakit kaybı anlamına geleceği söyleniyor. 

Le Vieux Port- Old Port 

Marsilya’ya gider gitmez gezilecek ilk yerlerden biri Marsilya'nın ana limanı olan Vieux  Port yani Eski Limandır. Marsilya'da turizmin en önemli noktası olan, St. Jean ve St. Nicolas kaleleriyle korunan, yelkenli ve yat direkleri ile dolup taşan, lüks teknelerle canlı gözüken Vieux Port (Old Port of Marseille), şehrin tam kalbinde yer alıyor. Marsilya’nın oldukça büyük, dikdörtgen limanında yaklaşık 2600 yıldan bu yana ticaret sürdürülmektedir. Liman o kadar büyüktür ki bir bakışta tüm liman bölgesini görmek mümkün değildir. Ana ticari doklar 1840’larda Joliette bölgesine taşınmış olduğundan Eski Liman, balıkçı tekneleri, yatlar ve turist tekneleriyle oldukça gelişmiş ve nezih bir görüntü sunmaktadır. 

Eski Limanın üç tarafında, çoğunlukla 18. yüzyıldan kalma eski depolar ve geniş mesire yerleri bulunmaktadır. Şimdilerde üç tarafı lokantalar, bistrolar, barlar, birahaneler, cafeler ve dükkanlarla çevrili büyük bir yat limanıdır. Buradaki her bir cafe, balık restoranı veya barın önünde oturup aperatifleri tadarak bu büyüleyici şehirde yaşam neymiş görebilirsiniz. Marsilya’daki gece hayatı da bu bölgede yoğunlaşmış. Marsilya gece kulüplerinin en nezihleri burada bulunuyormuş. 

Endüstri uzun süre önce kuzeydeki modern rıhtımlara taşınmış ve Eski Limandaki teknelerin çoğu gezinti içinmiş. Havzanın iç ucunda, ziyaretçilerin limandan, If Adası'na veya kıyı boyunca Cassis'e doğru yapacakları tekne gezileri için bir gezi terminali bulunmaktadır. Marsilya'da bir günden fazla kalan ziyaretçilerin Marsilya'nın denizden görünümünü ve güneydoğudaki kıyı şeridinin olağanüstü manzarasını deneyimlemek için mutlaka tekne turu yapmaları önerilmektedir.Bazen, Eski Limanda girişe yakın bir yerde çalışan ücretsiz bir de feribot vardır. Son yıllarda, bu hizmetler seyrekleşmiştir ve bir ücretlendirme yapılması gereğinden sözedilmektedir. 

Limanın en iç tarafında Quai des Belges'de yeni tutulan balıkların her sabah satıldığı çok canlı bir balık pazarı da kurulmaktadır. 

Marsilya’da gezmek için burası başlangıç noktası olarak alınabilir. Limandaki banklarda mutlaka bir 15 dakika soluklanıp, gelene geçene bakıp, denizin tadını çıkarmanızı öneririm. Liman şehrin atmosferini doğrudan hissedebilmek için çok uygun bir yerdir. Farklı insan profilleriyle, manzaranın büyüleyiciliğiyle ve kaotik havasıyla adeta şehrin küçük bir özetini burada görebilirsiniz. Vaktiniz varsa denizden dönen balıkçıları izleyip, yelkenlilere el sallayabilir, açık havada oturup yeyip içerek gün batımının keyfini çıkarabilirsiniz. Eski Limana yaptığınız bir gezinti sırasında tezgahlarda satılan panis (nohut unu ile yapılan cipsler) ve chichis fregis (çörek) almayı ihmal etmeyin. 

Eski Limandan sadece biraz yokuş yukarı çıkıldığında, kentin en eski bölümü olan antik Le Panier mahallesine ulaşılmaktadır. Ayrıca şık butikleri ve Haussmannian binaları ile République mahallesi ve totem tarzı Cathédrale de Marseille Notre Dame de la Major’ün bulunduğu Joliette bölgesi de keşfedilmeye değerdir. 

Limanın biraz ilerisinde mevsimine göre çalışma saatleri olan devasa bir dönme dolap göreceksiniz. Grande roue de Marseille adındaki bu dönme dolabın özellikle akşamları ışıklandırma nedeniyle çok hoş bir görüntüsü varmış. 

Bu dönme dolabın hemen ilerisinde Marsilya’nın bir diğer olmazsa olmazı büyük ayna tavan bulunmaktadır. Yukarıya bakarak hayal gücünüze göre enteresan fotoğraflar çekebilirsiniz. Böyle bir aynayı Kopenhag'da tesadüfen keşfetmiş ve çocuklar gibi çok eğlenmiştim. Size de bu eğlenceli aynaları tavsiye ederim.

Ayna’nın ilerisinde de Eglise Saint – Ferreol adında bir kilise bulunmaktadır. Kilise gezmeyi sevenlere önerilebilir. 

Basilique Notre Dame de la Garde 

Eski Limanın güneyinde ufuk çizgisinde yükselen ve Marsilya'nın hemen her yerinden görülen bu anıtı gözden kaçırmak oldukça zordur. Marsilya’nın en yüksek noktası olan La Garde’de (154 metre) yer alan bu zengin, 19. yüzyıl Roma-Bizans Bazilikası Marsilya’nın en çok ziyaret edilen simge anıtıdır. Yüzyıllar boyunca şehrin en yüksek noktası olan La Garde'de dini mabetler ve gözetleme kuleleri yapılmış. Burada 13. Yüzyılda bir şapel inşa edilmiş ve daha sonra burası genişletilerek 16. yüzyılda bir kaleye çevrilmiş. Bu Kalenin temelleri üzerine 1853-1864 yılları arasında inşa edilen Bazilika, renkli mermer, muhteşem Bizans tarzı mozaikler ve La Bonne Mère'in (İyi anne- The Good Mother) koruması altındaki yelkenli gemileri betimleyen duvar resimleriyle muhteşem bir şekilde süslenmiş.

Marsilya’nın denizcilerini izlemek ve korumak için Çan Kulesinde, İyi Annenin (The Good Mother-Bakire Meryem) 12 metre yüksekliğinde bir kaide üzerinde 9.7 metre yüksekliğinde altın yaldızlı bir heykeli yapılmıştır. Eskiden balığa çıkacak balıkçılar bazilikaya gelip İyi Annenin korumasını ister ve kayıklarını kutsarlarmış. Yerel halk, gayri resmi olarak Şehrin koruyucusu olan “la Bonne Mère” (İyi Anne)’ye, bu korumadan dolayı şükranlarını sunmak için bugün de çeşitli bağışlar yapmaktaymış. 

Bazilikanın iç mekanındaki kubbe ve tavanında da bol miktarda yaldızlı mozaikler kullanılarak dekore edilmiş. Zengin mimari detayları ile büyüleyen Bazilika'da, La Major Katedrali'nin binasına benzer şekilde beyaz ve renkli mermer karışımı kullanılmış. Bu Bazilika, 19. yüzyıl mimarisinin bir başka canlı ve güzel örneği olarak gösterilmektedir. 

Tepeden şehrin 360 derecelik panoramik bir manzarası görülmektedir. Kiliseye çıkan ziyaretçilerin çoğu, Marsilya şehri, sahili ve çevredeki muhteşem manzaraya hayran kalıyor. Ancak ziyaretinizi erken saatlerde yapmaya çalışın ve hafta sonlarındaki turist yoğunluğundan da kaçınmaya çalışın. 

Bazilika, Vieux Limanı'na 1 km mesafede bulunur ve yolu oldukça yokuştur. Yazın buraya tırmanılması kolay olmayacaktır. Alternatif olarak, Eski Limandan 12 dakikada bir kalkan 60 numaralı otobüs hattı ile Bazilikaya ulaşılabilir. Otobüs biletlerini otobüs şoföründen alabilirsiniz. Notre Dame de la Garde'yi ziyaret etmek için tur rotasına dahil olduğundan Eski Liman'dan düzenli olarak hareket eden "küçük turistik tren- Petit Train" de kullanılabilir. Ancak eğer Petit Train ile gittiyseniz burada çok vaktiniz olmuyormuş ve fazla gezemeden geri dönmek zorunda kalıyormuşsunuz. 

Le Panier 

"Sepet-The Basket" Marsilya'nın en eski mahallesidir. Burası Yunanlıların orijinal yerleşim bölgesi olup Massalia kolonisine ilk ev sahipliği yapan yerdir. Bu isim dik sokakları ve binaları nedeniyle verilmiş. Eski Limanın hemen kuzeyinde bulunan Marsilya'nın bu en eski kısmında M.Ö. 600 yılından beri hayat sürmektedir. Şehir geliştikçe burası da Marsilya’nın göçmen nüfusunun yerleştiği bir yer haline gelmiş. Bugün bile burada oldukça fazla Mağripli ve Korsikalı nüfus vardır. 

Bu bölgenin samimi, köy hissine yakın, sanatsal atmosferi olan, harika gizli meydanlarını, sokaklarını ve güneşte ısınmış cafelerini keşfetmek ayrı bir zevktir. İkinci Dünya Savaşı'ndaki yıkımdan sonra yeniden inşa edilen sokakların karmaşasında esnaf dükkanları, atölyeler ve balkonlarında çamaşır kurutulan evler saklıdır. Koyu sarı renkli duvarları, taş merdivenleri ve güneşe boğulmuş meydanlara çıkan uzun, koridor benzeri sokakları olan bir bölgedir. Le Panier, Fransız ruhunu tam olarak yansıtan salaş evleri, dar sokakları ve artistik mağazalarıyla gerçekten çok etkileyici bir bölgedir ve sokakları adeta bir sanat galerisi gibi rengarenktir. 

Bu bölge uçtan uca neredeyse 600 metre bile olmayan küçük bir bölgedir. Buraya gelmek için Tren Garı’nın merdivenlerinden indikten sonra dümdüz devam edip Rues Des Dominicanes caddesine doğru sağa dönüp yaklaşık 800 metre ilerledikten sonra burada bulunan merdivenleri çıkmanız gerekiyor. Tabi farklı başlangıç noktalarından da buraya ulaşılabilir. 

Burada gezilecek başlıca yapı La Vieille Charite isimli düşkünler evidir. Bir şapelin etrafında üç katlı galerilerin bulunduğu 17. yüzyıldan kalma barok stilde inşa edilen bir düşkünler evi olan La Vieille Charité’den de görüleceği üzere bu bölge her zaman Marsilya'nın en fakir bölgelerinden biri olmuştur. 

Artık bağımsız butikler ve el sanatları dükkanları, güneşli ve sahil manzaralı cafeleriyle ve çok sayıda yaratıcı sokak sanatı ile gittikçe daha popüler bir bölge olan Le Panier, bu fakirlikten yavaş yavaş sıyrılmaya başlamış. Marsilya’dan hediyelik eşya almak için de buraya gelinebilir. Yemek için de buradaki restoranlar hoş olabilir. 

La Vieille Charité 

Adeta XIV. Louis'nin mimarı olmak için bu mahallenin birkaç sokak ötesinde doğan yerel mimar ve heykeltıraş Pierre Puget (1620-1694) tarafından Marsilya'nın Le Panier mahallesinin merkezinde yaptırılan bu muhteşem ve büyük bina düşkünler evi olarak yapılmış. Ortada Neoklasik şapeli, zarif ve kemerli avlusu ile mükemmel bir uyum ve zarafet yapısıdır. Kentin yoksulları için tasarlanan bu barınak sıra dışı mimarisi ile öne çıkıyor. Daha zarif bir çağın izlerini taşıyan bu mimari komplekse ücretsiz olarak giriş yapabilmek mümkündür. 

Bu kompleks içerisinde Akdeniz Arkeoloji Müzesi (Musée d’Archéologie Méditerranéenne), Afrika Sanatları Müzesi (Musée d’Arts Africains), Okyanus Müzesi (Océaniens et Améridiens) gibi çeşitliliğe sahip ve alanlarında mükemmel olan bazı müzeler de bulunmaktadır. Yakın çevrede bulunan denizcilik müzesi Maison de la Boule’da ziyaret edilebilecek başka bir nokta olabilir. Bölgeye giriş ücretsiz olmakla birlikte müzeler ve galerilere giriş için ücret alınmakta. Bölgeyi ve müzeleri gezerek yorulduysanız dinlenmek için geçitin hemen ilerisinde güzel bir cafe de varmış. 

Marsilya Katedrali-Marseille Cathedral (Cathédrale Sainte-Marie-Majeure de Marseille) 

Marsilya’da Eski Liman çevresini gezerken görülebilecek ve gezilebilecek birçok harika şey var. Bunlardan birisi müzelerle çevrili bir bölgede konumlanmış olan Marsilya Katedrali olup her mevsim ziyaretçilerin akınına uğruyormuş. Neo-Roma ve Bizans mimarisinin güzel bir örneği olan Marsilya Katedrali (Cathédrale Sainte-Marie-Majeure de Marseille), 19. yüzyılda Fransa’da inşa edilen tek katedral olma özelliğini taşıyormuş. 

Detaylarına bakıldığında muazzam bir şekilde inşa edilen bu yapı, kubbeli dizaynıyla, dekoratif mozaik işçiliğiyle, benzersiz ihtişamıyla, muhteşem görünümüyle görkemli bir ibadet yeri olmuş. Paris'teki Sacré Coeur de Montmartre gibi, La Major Katedralinde, beyaz mermerler ve kırmızı-yeşil taşlar kullanılmış. 3.000’den fazla insanı aynı anda içine alabilen Katedral, mimari açıdan, farklı tarihsel dönem ve stillerden, kule ve kubbelerden, dekoratif taş ve mozaiklerden bir araya getirilen bir pastiş olarak değerlendirilmektedir. 

Abbey of St. Victor Kilisesi 

Sizi zamanda geri götürecek yerlerden birisi de Abbey of St. Victor Kilisesi(Abbey of St. Victor) olacaktır. Marsilya’nın en eski ve en güzel mimari yapılarından birisi olmasıyla ünlüdür. Eski Liman'ın güneyinde Saint-Victor Meydanı’nda bulunmaktadır. 

St. Victor Bazilikası, 14. yüzyılda şehit olan Aziz Saint Victor’un ismini taşımaktadır. 1365 Yılında inşa edilmiş olan bu kilisede depolardan tutun hapishanelere kadar birçok farklı bölüm yer almaktadır. Bodrum katında 5. ve 12. yüzyıllara ait bir lahit, mezar taşları ve dekorasyon koleksiyonu bulunmaktadır. Katolik Kilisesi, yüksek surları, metal heykelleri ve eşsiz duvar süslemeleri ile oldukça eşsiz bir yapı görünümündedir. Saint Victor Bazilikası ayrıca, altın telkâri ile süslenmiş iç mekânında zengin bir koleksiyona da ev sahipliği yapıyor. 

Kilise kısmına giriş ücretsiz fakat mezarlık kısmına 2 Euro ücret talep ediliyormuş. Ancak mezarlık bölümü ilginç olduğundan buraya gidilmesi öneriliyor. 

The Eglise Saint Laurent 

St. Laurent Kilisesi, Eski Liman'ın kuzeyindeki engebeli tepe "la butte"nin güneydoğu tepesinde bulunmaktadır. Fort Saint Jean'den havadan yapılan etkileyici bir yürüyüş yolu ile erişilebilen bu kilise, Provence-Romanesk tarzında inşa edilen ve 12.-13. yüzyıldan kalma Marsilya'daki en eski kiliselerden biridir. Kuzeyde birkaç yüz metre ötedeki 19. yüzyıldan kalma Sainte Marie Majeure Katedralinin (la Major) coşkulu görünümüne belirgin bir tezat oluşturacak şekilde bu kilise sade ve sıradandır. St. Laurent’den, tarihi kent merkezine veya katedrale ya da Eski Liman'a kolay bir yürüyüşle ulaşılabilir. 

Avrupa ve Akdeniz Medeniyetleri Müzesi-Musée des Civilisations de l’Europe et de la Méditerranée-MuCEM

Marsilya’nın Avrupa Kültür Başkenti seçildiği yıl olan 2013 yılında açılan görkemli galeri MuCEM (Musée des civilisations de l’Europe et de la Méditerranée, Museum of European and Mediterranean Civilisations), 17. yüzyıldan kalma Fort de Saint-Jean yani Saint Jean Kalesinin yanında bulunan ve Marsilya’nın deniz kıyısının büyük bir kısmının yenilenmesini sağlamış olan modern bir müzedir. Müze, Fransa'da Paris dışındaki ilk ulusal müzedir.

Koleksiyon, Cezayir doğumlu, Marsilya’da eğitim almış mimar Rudy Ricciotti ve Roland Carta tarafından tasarlanan cesur ve çağdaş bir binada sergileniyor. Kalenin antik taş duvarları ile karşılaştırıldığında, kafes perdeli küp şeklindeki Mucem (Avrupa ve Akdeniz Medeniyetleri Müzesi) fütüristik görünmektedir. Ancak Cezayir doğumlu, Provence merkezli mimar Rudy Ricciotti, eski Arabik tasarımlardan çok etkilenmiş. Teraslı yürüyüş yolları ise Mezopotamya zigguratını andırıyor. Dış kafes çalışması mashrabiya'yı çağrıştırıyor, süslü tasarımı hem bir ekran hem de ışığı geçiren bir filtre görevi görüyor.

Cam ve metal konstrüksiyon ile şekillendirilen mimarisi nefes kesicidir ama içindeki sergileri özetlemek oldukça zordur. Akdeniz’in dört bir yanından gelen eserlerin sergilendiği Müzede, sanat, fotoğraf ve tarihi eserler bir araya getirilerek Akdeniz kültürüne genel bir medeniyet bakışı sunulmaktadır. 

Modern Marsilya'nın simgesi olan bu çarpıcı müze, antropolojik sergiler, değişen sanat sergileri ve filmlerle Akdeniz bölgesinin tarihini, kültürünü ve medeniyetini gözler önüne seriyor. Müzenin ana odak noktası, arkeolojik eserlerden yağlıboya tablolara kadar her şeyi kapsayan, tarih, şecere ve Akdeniz kültürüne kadar uzanan, yarı kalıcı bir sergidir. Marsilya'nın futbolla olan ilişkisi gibi bu şehirde önem taşıyan bir konuda da geçici bir sergi bulunmaktadır.

Müze binası, Vieux Limanı ve muazzam bir deniz manzarasına sahip 13. yüzyıldan kalma St. Jean Kalesine, yükseklik korkusu yaratan bir yaya köprüsü ile bağlanmaktadır. Müzenin en iyi görüntüsünü yakalamak için, Fort Saint-Jean’in dar yaya köprüsünden Mucem'e yaklaşın. MuCEM’e girmeseniz bile en azından tarihi surlar ile müze çatısını bağlayan ünlü köprüsünden güzel bir manzara fotoğrafı çekebilirsiniz. Kısa bir mola vermek isterseniz şezlongların bulunduğu çatı katı terasına gidin. Ziyaretinizi öğleden sonra veya alacalı güneş ışığının en göz kamaştırıcı olduğu altın saatte yapın. 

Kalenin tarihi Salle du Corps de Garde'de (muhafız odası) açıklanmaktadır. Eşsiz bir perspektif edinmek için, Marsilya çevresinde ortaya çıkarılmış balık ağlarının sergilendiği ileri teknoloji ürünü siyah betonla tasarlanan J4 binasının cam duvarı ve dış duvarı arasındaki yolu yürüyün.

Kalenin arazilerini ve bahçelerini gezmek ücretsizdir. Salı günleri hariç her gün açık olan ve girişin ücretli olduğu Müzede 2019 yılında kişi başı 9.50 Euro veya aile bileti için 14 Euro ödenmesi gerekiyor. Mucem bileti, tüm J4 ve Fort Saint-Jean sergilerine erişim sağlar. J4 ve Fort Saint-Jean dış mekanlarına erişim sitenin çalışma saatleri boyunca ücretsizdir. Çok emin olmamakla birlikte saat 09.00-19.00 arası açık olduğunu söyleyebilirim. 

Marsilya Tarih Müzesi-Musée d’Histoire de Marseille 

Şehri gezerken Marsilya’nın 26 asırlık tarihini bir çırpıda kavrayabilmek zor olabilir. Ancak Eski Liman yakınlarındaki bu birinci sınıf müze şehrin tarihini anlamanızda size yardımcı olacaktır. İlgilendiği devasa zaman dilimi nedeniyle bu Müze, Fransa'daki en büyük şehir tarihi müzesiymiş. 

Bu ilginç 15.000 metrekarelik müze, 12 kronolojik sergide, “Fransa'nın En Eski Şehri”nin hikayesini, tarih öncesi dönemden (Cosquer Mağarası resimleri) günümüze kadar kronolojik olarak ziyaretçilerine anlatıyor. Kompleks, Bourse alışveriş merkezinin inşaatı sırasında ortaya çıkan ve Yunanlılara ait bir liman kalıntısının yanına inşa edilmiş. Müze binası, merdiven ve asansörle birbirine bağlanan arkeolojik bahçe, kalıcı sergi odaları, geçici sergi salonları ve oditoryum bölümlerinden oluşuyor. 

Müzedeki öne çıkan eserler arasında, 1974'te Vieux Limanı'nda keşfedilen 3. yüzyıldan kalma bir ticaret gemisinin kalıntıları var. Islanmış ve çürüyen ahşabını korumak için, dondurularak kurutulmuş ve sergilenmek için üzeri camla kapatılmış. Antik Yunanlılardan 20. yüzyıla kadar uzanan bu eser yığınının yanı sıra, Marsilya tarihinin tüm aşamalarını gösteren haritalar ve modeller de var. Ayrıca Müze alanı, sergi binasının yanında surlar, liman yapıları ve nekropolü de içeren bir dizi arkeolojik alana kadar uzanıyor. Anlayacağınız tarih meraklıları Müzede, amfora, seramik, mimari parçalar, antik gemi kalıntıları, mozaikler, lahitler ve daha pek çok şeyi incelemek için en az yarım günlerini buraya ayırmalılar. Salıdan pazara kadar sabah 10 ve akşam 6 arası açık olan Müzenin sürekli sergileri için giriş ücreti 5 Euro'dur.

Le Musee Cantini 

Şehrin gözde müzelerinin gölgesinde kalmasına rağmen, mütevazi yapısı ve estetik iç dekorasyonu ile dikkatleri üzerine çekmeyi başaran ve Marsilya'daki en iyi sanat müzesi olan Musee Cantini, Eski Liman'ın iç (doğu) ucunun 400 metre güneydoğusunda, Rue Grignan'da bulunmaktadır. Cantini Müzesi, Pointilizm, Fovizm, Kübizm, Dada, soyut sanat ve Sürrealizm konularını kapsayan 20. yüzyılın ilk yarısı ve ortalarındaki sanat sergilerinde yoğunlaşmıştır ve bu dönem için Fransa'nın en iyi müzelerinden birisi olarak gösterilmektedir. 

Bu harika sanat müzesi, dövme demir kapılarının arkasında, şaşırtıcı ve etkileyici bazı sanat eserlerine ev sahipliği yapıyor. Musee Cantini, André Derain’in “Pinède, Cassis” (1907) ve Raoul Dufy’nin “Paysage de l’Estaque” (1908) gibi 17. ve 18. yüzyıl Provençal sanatının harika örneklerini ziyaretçilerine sunuyor. Matisse, Signac, Dufy, Marquet, Kandinsky, Kokoschka, Miró, Max Ernst, Arp, Picasso, Giacometti, Bacon ve daha birçokları gibi dönemin en önemli sanatçılarının birçok eseri vardır. 

Musée Cantini binası, 1694 yılında Compagnie du Cap Nègre için inşa edildi. Şirket maddi zorluklarla karşılaşınca binayı 1709'da Marsilya'nın daha sonra Belediye Başkanı olan Jean-Baptiste-Jacques-Guy-Thérèse de Montgrand'ın büyük dedesi Dominique de Montgrand'a sattı. Bina daha sonra 1801'de Louis Joseph Chaudoin'e ve 1816'da Dieudonné Bernadac'a satıldı. 1888'de Jules Cantini tarafından satın alınan bina, 1916'da dekoratif bir sanat müzesi yapılmak üzere Marsilya kentine bağışlandı. 1936 yılından beri halka açık olan Müze saat 09.30’da açılmaktadır ve müzeye giriş değişmediyse 6 Euro’dur. 

La Joliette 

19. yüzyıla ait rıhtımların azalmasından bu yana ortaya çıkan eski La Joliette çevresi, barlar, dükkanlar ve restoranlarla canlandırıldı. Feribotlar hala Med çevresindeki limanlara gidiyorlar. Quai de la Joliette'deki 19. yüzyıldan kalma ticari binaların cepheleri etkileyici şekilde düzeltilmiş. Burada, Marsilya'nın en soğuk pazarlarından biri olan Marché de la Joliette’i ve şimdilerde butik ve galerilerle dolu olan 19. yüzyıldan kalma terkedilmiş depoları yani Les Docks’u bulacaksınız. 

Yakınlardaki Les Terraces du Port, lüks uluslararası zincir mağazalarla dolu geniş ve yeni bir alışveriş merkezidir. Tesisin 2. katında, limanın ve sahilin muhteşem manzaralarını sunan büyük ve halka açık bir terası vardır. 

La Cité Radieuse 

Vizyon sahibi modernist İsviçreli mimar Le Corbusier, popüler olarak La Cité Radieuse (Radiant City) olarak bilinen ve Corbusier’in ilk “Unité d’Habitation”ı olan bu 337 daireli apartman kuleyi 1952'de tamamlayarak kent yaşamını yeniden tanımladı. Amacı, şehrin evlerini, sokaklarını ve olanaklarını 18 katlı bu beton blokta toplayarak konut yoğunluğunu arttırmak ve böylece daha fazla yeşil alan sağlamaktı. 1947-1952 yılları arasında inşa edilen betondan yapılmış bu apartman, savaş sonrası dönemde Avrupa genelinde tekrarlanacak bir tasarım haline gelmiş. 

Radiant Şehri, Av du Prado boyunca ilerlediğinizde, Marsilya merkezinin yaklaşık 5 km güneyinde yer almaktadır. Le Corbusier’in bütün binaları gibi, burası da bir UNESCO bölgesi olarak koruma altına alınmıştır. Bugün hala binden fazla insanın yaşadığı bu dairelerin yanısıra bu komplekste Hôtel Le Corbusier, üst düzey restoran olan Le Ventre de l’Architecte ve çatı katında bir teras bulunmaktadır. Restore edilmiş orijinal dairelerden birine ve şehri gören çatı terasına yapılan turlar bulunuyormuş. Turist ofisi aracılığıyla yapılan İngilizce turları cuma ve cumartesi günleri saat 10.00’da olup değişmediyse giriş ücreti olarak yetişkin için 10 Euro ve çocuklar için 5 Euro ödeniyormuş. 

Calanques National Park- Les Calanques 

Marsilya’nın güneyi ve doğusundaki banliyöler, olağanüstü doğal bir güzelliğe sahip bir bölgeye karşı hayatın keyfini çıkarıyorlar. Akdenizin en parlak ve en güzel sularını kayalıklar ile çevreleyen Calanques National Park, keskin uçurumları, sık orman dokusu, küçük kayalık plaj ve koyları ile şehrin deniz turizmine en elverişli noktaları arasında bulunuyor. Fransa'nın bu en yeni Milli Parkı, 2012'de kuruldu. Güney Fransa’nın Norveç fiyortları versiyonu olan Calanques, sarp beyaz kireçtaşı kayalıklardan ve devasa yüksekliklere ulaşarak keskin bir şekilde denize inen derelerden oluşur. Calanques'ın tam kalbinde küçük bir sahil kasabası olan Cassis yer almaktadır. 

Bu kayalık mucizenin büyük kısmına karadan yürüyerek veya denizden ulaşabilirsiniz. Eğer dar patikalardan keyfini çıkara çıkara yürüyerek gitmek isterseniz, biraz cesarete ihtiyacınız olacak. Çünkü Marsilya'dan Cassis'e kadar olan GR 98 yaklaşık 11 saat sürüyormuş ve bu patikalar sizi zorlu bir araziden götürüyormuş. Tabii ki, manzara bu çabaya değecektir. Calanques National Park, mükemmel manzaralarıyla herkesi mest etmektedir. Orman yangınlarının zirve yaptığı temmuz-eylül aylarında buradaki yürüyüşler kısıtlanmaktadır. 

Kendi Calanques maceranızı seçip bir piknik sepeti hazırlayabilirsiniz. Sonra Calanque de Sugiton'a kadar 45 dakikalık bir yürüyüş yapmak için Luminy'ye giden 21 nolu otobüse binin. Ya da yürüyüşçüler, 22 nolu otobüs hattının "Les Baumettes"’deki güney terminalinden parkurlara erişebilirler. Rond Point du Prado'daki 83 nolu otobüs hatlarından veya Metro 2’den 22 nolu otobüs hattına aktarma yaparak buraya gidebilirsiniz. Ayrıca Callelongue'deki 20 nolu otobüs hattının son durağından da ulaşılabilir. 

Parkura arabayla gidenlerin bu alandaki açık otoparka arabalarını bırakması da mümkündür. Ancak arabanın tüm kapılarının kilitlenmesi ve değerli eşyalar ile çantaların meraklı gözlerden uzak olan bir yerde tutulması önerilmektedir. 

Yürümek istemeyenler Eski Liman'dan kalkan mini botların yanı sıra rehberli kanolarla da buraya gelebilirler. Calanque d'En Vau'daki tarif edilemez güzellikteki koylara mutlaka gitmeye çalışın. AirBnb tekneleri olan Click & Boat ile en sevdiğiniz turkuaz koylara gitmek için yerel bir kaptanla anlaşabilirsiniz. Ya da Calanque de Marseilleveyre’deki aile restoranı Chez les Belges’de güzel vakit geçirin. Ancak bu geleneksel cabanon’da (kabin) elektrik olmadığını unutmayın ve bu yüzden nakit parayla gelin. 

La Corniche 

Kıyıları Eski Liman'dan birkaç kilometre ötede bulunan La Corniche, Akdeniz'in yanında uzun bir balkon gibi plajlara ve ilginç küçük mahallelere doğru açılmaktadır. 

Buraya arabayla gidebilirsiniz, ancak deniz havasını içinize çekmek ve Frioul Takımadaları ile körfezdeki Château d'I kulelerinin olağanüstü manzaralarını izlemek için yürüyerek gitmek çok daha güzel olacaktır. 

Buranın en dikkat çekici manzaralarından birisi, sarp bir koyda bulunan ve geleneksel bir balıkçı limanı olan Vallon des Auffes’dir. Burası harabe haline gelmiş kulübelerle dolu olan, denizden ve yolu destekleyen kemerlerin altından erişilebilen küçük bir limandır. 

La Plaine and Noailles 

Eski Limanın hemen doğusunda, Marsilya'daki günlük yaşamı görebileceğiniz iki mahalle bulunuyor. Bunlardan birisi olan Noailles, Cezayir’in 1830’da Fransız sömürgesi haline gelmesinden sonra, özellikle Afrika’lı göçmenlerin yerleştiği bir bölge olmuş. Noailles metro istasyonundan çıktıktan sonra çevrenize şöyle bir baktığınızda şehrin en ilginç yerlerinden birisinde olduğunuzu hemen fark edeceksiniz. Hint, Arap, Çin ve Afrika kültürlerinin etkilerini gözlemleyeceğiniz bu mahalle, Marsilya’daki etnik zenginliğin küçük bir örneğini size sunacaktır. Kuzey Afrika veya Orta Doğu’daki bir çarşıdaymış gibi pişen ekmeğin ve cızırdayan kebabın manzara ve kokularıyla, burada pazartesiden cumartesiye kadar açık olan kaotik bir Pazar kurulmaktadır. 

La Plaine ise, Place Jean Jaurès civarında, doğusunda bir kaç cadde bulunan, kentin önde gelen bölümlerinden birisidir. Burada şık butikler ve barların yanı sıra salı, perşembe ve cumartesi sabahları taze ürünlerden parfümlere kadar her şeyin satıldığı karmakarışık tezgahların bulunduğu bir Pazar kurulmaktadır. 

Velodrom Stadyumu-Stade Vélodrome 

Marsilya'da “om” sözcüğü meditatif bir insanın çıkardığı bir ses değil, şehrin her yerinden duyulan bir futbol çığlığıdır. L’OM sözcüğü, Marsilya’nın dünya tarafından saygı gören futbol kulübü L'Olympique de Marseille'i temsil ediyor. Fransız Başkanı Emmanuel Macron bile bu kulübün taraftarıymış. Şehirde Ağustos ayından Mayıs ayına kadar futbolla yatılıp futbolla kalkılmakta, uzay gemisine benzer Orange Vélodrome'da 67.000 taraftarla birlikte L’OM’a adeta ibadet edilmektedir! 

1938 Dünya Kupası için inşa edilen Velodrom Stadyumu (Stade Vélodrome), zaman içinde sürekli olarak bir değişim geçirmiş. En son Euro 2016 için yeniden inşa edilen yapı, muhteşem şekilde yapılan tadilattan önce de, dünya futbol devlerinden birisi olan Olympique de Marseille'nin kulüp stadyumu olarak kullanılıyormuş. Yani Marsilya hayatının önemli bir parçası olan futbol, bu statta hayat bulmaktadır. Bugün de, 67.000 kişilik kapasitesiyle bir kulübe ait ülkedeki en büyük  futbol stadyumudur. Muhteşem şekilde dizayn edilen dalgalı bir çatıyla en sonunda acımasız Karayelden de korunması sağlanmıştır. 

Futbol fanatiklerinin kesinlikle uğraması gereken Stade Vélodrome, konik, dalgalı tavan yapısı ve eşsiz futbol tarihi ile göz doldurmaktadır. Şehrin bir simgesi olmasına rağmen, Stade Vélodrome, şehir sakinleri ya da OM taraftarları tarafından çok da beğenilmemiştir. Stadyumun tarihi hakkında bilmeniz gereken her şeyi bir saatlik bir turda giyinme odalarını, tribünleri ve sahaya çıkış yollarını ziyaret ederken öğrenebilirsiniz. Çalışma saatlerinde ziyarete açık olan Stade Velodrome’a gitmek için Rond Point du Prado isimli metro durağında inmelisiniz. Ya da alternatif olarak 44 no'lu otobüsle de oraya gidebilirsiniz. 

Stadyuma maç izlemeye gidemediyseniz taraftar barları olan Le Fair Play veya Bar de la Plaine'ye gidin. Gök mavisi renginde giyinen taraftarlarla birlikte ekstra puan kazanın. 

La Canebiere 

Marsilya’nın en ünlü caddesi ve adeta "Champs Elysées"si olan La Canebiere, Vieux Limanı’nın sonundan kuzeybatıya doğru ve Reform Kilisesi’ne (Réformés) kadar uzanan bir caddedir. Şehrin kalabalığına karışmak istiyorsanız hem yerel hem de uluslararası markalara ait mağazaların, hediyelik eşya dükkanlarının ve diğer dükkanların bulunduğu bu caddeye gelerek bunu yapabilirsiniz. Marsilya turizm ofisi de Cannebiere'de, yani Limanın hemen ilerisinde bulunmaktadır. 

Boulevard Longchamp 

Marsilya’daki en iyi yürüyüşlerden birini, lüks 19. yüzyıl evleriyle ve iki tarafta sıralanan çınar ağaçlarıyla güzel Boulevard Longchamp boyunca yapabilirsiniz. Bunun için Canebière istasyonundan başlayarak Palais Longchamp'a doğru ilerlemeniz gerekecek. Rönesans mimarisinden izler taşıyan yapıların ve Avrupa’nın en önemli gözlem evlerinden biri olan Observatoire de Marseille’nın bulunduğu Longchamp Bulvarı (Boulevard Longchamp), şehrin sembolik buluşma noktaları arasında yer alıyor. 

Bu yürüyüş sırasında etkileyici 19. yüzyıl yapımı Palais Longchamp kompleksinin hilal şeklindeki sütunlarını ve fıskiyeyi yavaş yavaş görmeye başlayacaksınız. Çevresindeki Parkla içe içe tasarlanan Palais Longchamp, Marsilya’daki en güzel yapılardan birisi olabilir. Adı saray olmakla birlikte Longchamp aslında suyun önemini göstermek için inşa edilen güzel bir anıttır. Palais Longchamp, Longchamp Parkı ve çevresindeki diğer ilgi çekici yerler, şehrin yüzlerce yıl süren su sorununu sona erdiren ve Durance Nehri ile bağlantılı olan Canal de Marseille'nin tamamlanmasını kutlamak için inşa edilmiş. Her ne kadar temeli 15 Kasım 1839'da Orleans Dükü tarafından atılmış olsa da, kısmen büyük harcamalar ve kısmen de yerel düzenlemelerdeki zorluklar nedeniyle binanın tamamlanması 30 yıl sürmüş. Mimar Henri-Jacques Espérandieu tarafından tasarlanan komplekste daha çok yapıya odaklanılmış ve şato d'eau "su kalesi" olarak bilinen ayrıntılı bir çeşme oluşturulmuş. Çeşmenin zirvesinde, dört büyük boğa ve üç kadının heykelleri yer alıyor. O tarihe kadar başka bir yerde olan sanat ve doğa tarihi koleksiyonları da Palais Longchamp’in açılış tarihinde buraya taşınmış. Böylece Palais Longchamp, ortada şato d'eau "su kalesi", doğu kanadında Güzel Sanatlar Müzesi (Musée des beaux-arts) ve batı kanadında Doğa Tarihi Müzesi (Muséum d'histoire naturelle de Marseilles) olmak üzere 3 bölüme ayrılmış. 

Büyük Fransız müzelerinden biri değilse de, Marsilya Güzel Sanatlar Müzesinde (Musée des Beaux Arts - Fine art museum), birkaçı büyük ustaların eseri olan ve çoğunlukla Fransız sanatçılar tarafından yapılmış resimler bulunmaktadır. Burada 2 Rubens, bir Tintoretto ve bir de Perugino olmak üzere dört önemli eser vardır. Bu müzelere giriş ücretli olup değişmediyse 5 Euro’dur. Buraya gitmek için Saint Charles Tren İstasyonu’ndan 15-20 dakika yürüyebilir ya da metroya binip Cinq Avenues – Longchamp durağında inebilirsiniz. 

Longchamp Park, 1869'da Palais Longchamp ile aynı anda açılmıştır. Parkta ayrıca 1898'den 1987'ye kadar şehir tarafından işletilen bir hayvanat bahçesi de varmış. Ancak geleneksel hayvanat bahçelerine karşı halkın hoşnutsuz olmasından dolayı burası kapatılmış. Hayvanat bahçesi kapanmakla birlikte bugün hala zürafa ve fillerin bir zamanlar bulunduğu oryantal mağaraları ve pavilyonları görebiliyormuşsunuz. 

L’Estaque 

Şimdilerde Marsilya'nın kuzeybatısında bir banliyö olan L'Estaque, Cézanne, Braque ve 19. yüzyılın sonlarına ait bir çok ressamın esin kaynağı olan bir balıkçı köyüymüş. Özellikle Cézanne, farklı mevsimlerde köy ve deniz manzaralarını resmetmek için L'Estaque'da çok zaman geçirmiş. Çalışmalarına aşina iseniz, bu deniz manzaralarını kendi gözlerinizle incelerken heyecan duyabilirsiniz. 

Marsilyalı sanatçı Adolphe Monticelli, bu dönemde yaşayan ve köyle ilişkili olan bir başka ressamdır. L'Estaque'da, onun çalışmalarının sergilendiği dünyanın en büyük tek kişilik koleksiyon müzesi varmış. 

Jardin de la Colline Puget 

Parklar ve bahçeler Marsilya’da görülmesi gereken yerler arasında ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Jardin de la Colline Puget’in yeşil atmosferinin yanında, Parktaki tarihi binalar da buraya ekstra bir güzellik katmaktadır. Cours Pierre Puget’nin tepesine kadar çıkmayı göze alırsanız sizi muhteşem bir Marsilya manzarası bekliyormuş. 

Musée des Docks Romains 

Marsilya’nın antik tarihi o kadar zengindir ki, birkaç müzeyi görmeniz size şehri anlatmaya yetmeyecektir. Musée des Docks Romains, Eski Liman'ın kuzey tarafında yer alan birkaç caddeden oluşmaktadır ve burası dünyada çok az bilinen Roma ticari depolarından birinin bulunduğu bir bölgedir. 

Almanlar tarafından buradaki birçok sokağın dinamitlenmesi nedeniyle üstü toz toprakla kapanmış ve Savaştan sonra bunlar temizlenerek tekrar ortaya çıkarılmış. Burada 2.000 litre şarap ya da zeytinyağı depolayabilecek, bir yetişkin kadar boyu olan büyük seramik küpler vardır. 

The Fort Saint Jean 

Burası belki de Marsilya'daki en etkileyici tarihi yeridir. Burası, Kral XIV. Louis tarafından adeta nöbet tutar gibi Eski Limanın girişine yaptırılan 17.yüzyıldan kalma bir kaledir. Yani toplar şehirden çok da uzak değilmiş ve böylece bunlar XIV. Louis rejimini yerel isyanlardan koruyabiliyormuş. Kale, bir zamanlar Fransız Yabancı Lejyonlarının Cezayir'de temel eğitime devam etmeleri için bulundukları son durakmış. 

Fort Saint Jean içinde, 15. yüzyıldan kalma Tour du Roi René (Kral René'nin kulesi) ve Tapınak Şövalyeleri Komutanlığı vardır. Fort Saint Jean'in görülmeye değer yerlerinin arasında, eski şehir, eski liman ve güzel deniz manzaraları, bir Akdeniz botanik bahçesi ve özgürce üzerinde dolaşabileceğiniz surlar ve Tur du Roi René dahil olmak üzere tarihi binaların bazılarında özgürce dolaşmak vardır. Fort Saint-Jean, ziyaretçilerini kemerli yürüyüş yollarından geçmeye, dev taretli bir kuleye tırmanmaya ve Jardin des Migrations'a doğru gezinmeye davet ediyor. Bu 100.000 metrekarelik alegorik bahçede bulunan her bitki, deniz halatları yapımında kullanılan ve kentin ana caddesi la Canebière'nin ismini aldığı "cannabis sativa"  isimli kenevir bitkileri gibi Marsilya'nın tarımsal, endüstriyel ve dini tarihini temsil eden isimler taşıyormuş. 

Fort Saint Jean'e giriş ücretsizdir, sadece MuCEM'in bir parçası olan ve MuCEM biletinin fiyatına dahil olan özel sergilere erişim için bir ücret alınmaktadır. Fort Saint Jean'in üst teraslarından, MuCEM'e ve Eski Şehir'e havadan yapılan ve iki köprüden oluşan bağlantı yollarından yürüyerek ulaşılmaktadır. 

Saint Nicolas Kalesi 

Hemen Saint Victor’dan çıktıktan sonra kafanızı kaldırdığınızda tepelerden birinde büyük bir kale göreceksiniz. Saint Nicolas Kalesi,1664 yılında yapımı tamamlanmış ve günümüze oldukça sağlam bir şekilde gelebilmiş olan bir kale. İçinde  fazla birşey olmadığından gezmeniz önerilmiyor. 

Opera Municipal 

On sekizinci yüzyılın ruhunu yansıtan Opera Municipal, Neoklasik tarzda dizayn edilen ve Marsilya’nın en göz alıcı yapıları arasında bulunan bir binadır. Bir opera izleme şansınız olmasa bile içerisindeki restorana girip lezzetli bir Fransız yemeği yiyebilirsiniz. 

Quartiers Nord 

Quartiers Nord, çoğu insanın suç oranının yüksekliği nedeniyle gitmemenizi söyleyeceği bir yerdir. Ancak bunların Marsilya’nın kuzey mahallelerine girmekten sizi caydırmasına izin vermeyin. Başka bir şehirde yaptığınız gibi sadece biraz dikkatli olun yeter. Şehrin nüfusunun üçte birinden fazlasının yaşamasının yanı sıra zengin bir sanayi ve tarım tarihi olan Marsilya'nın 19. yüzyıldan kalma mühendislik harikası, Marsilya kanalının bulunduğu kuzeydeki mahalleler keşfedilmeyi hak ediyor. Çok geniş bir alan olduğundan ve toplu taşıma araçları yetersiz kaldığından Quartiers Nord'da gezmek zor olabilir. En iyi yöntem, yerel rehberlerle burayı gezmek olabilir. 

Aix en Provence 

Marsilya’dan 30 kilometre uzaklaşmayı göze alırsanız Cezanne’nin yaşadığı Aix en Provence’yı ziyaret edebilirsiniz. Alışveriş yapmak için de Aix en Provence, ideal bir rotadır. Bu sevimli kasabayı asla es geçmeyin, belki biraz pahalı gelecektir ama burada mükemmel şeyler bulacaksınız. Provence havasını sonuna kadar hissedebileceğiniz güzel tarihi bir kentdir. 

Aslında Marsilya'nın hinterlandı Provence, turizm alanı olarak Marsilya'nın kendisinden bile daha popülerdir. Marsilya'dan yerel tren ile erişilebilir. Hızlı tren olan TGV'yle gitmeyin, sonra o güzelim manzaradan mahrum kalırsınız. Arabası olmayan ziyaretçiler için de erişilebilir olan Aix en Provence’e Marsilya'dan günlük geziler için birçok fırsat vardır. 

The Camargue 

Marsilya'nın batısındaki ünlü sulak alan ve doğal park alanıdır. Bir saatlik araba sürüşüyle ulaşılabilir. Buraya tren yoluyla gidilemez. 

Roman Nimes and Arles 

Her iki şehre de Marsilya'dan araba veya trenle kolayca ulaşılabilir. 

Plajlar ve Sahiller-Beaches 

Akdeniz’de olmasına ve 42 kilometrelik sahile sahip olmasına rağmen, Marsilya hiçbir zaman plaj yeri olarak düşünülmedi. Marsilya'nın sahil şeridi boyunca uzanan çok az sayıdaki plajı, kayalık koylardan kumlu alanlara kadar çeşitlilik gösterir. 

Eski Liman'ın güneyindeki kıyı şeridi suya girmek için birkaç uygun erişim noktası dışında kayalıktır. Madragues de Montredon, Marsilya'nın güney ucundaki küçük bir limandır ve Calanques Milli Parkından başlar. 2 no'lu Metro hattından Rond Point du Prado istasyonunda inip 19 numaralı otobüse binerek Madrague Mont Rose'daki durakta inmelisiniz. Buradan limana kolayca erişirsiniz, ardından Callelongue'e kadar taşlı sahil boyunca patikalar ve küçük yollar bulunmaktadır. Kayaların üstünden atlayarak yüzmek için harika fırsatlar ve güzel manzaralar vardır. 

Marsilya’nın tek gerçek plajı Plages du Prado’dur. 40 hektarlık denizin geri kazanılması ve çakıl ve kumla döşenmesi ile 70'li yılların ortalarında Prado sahil parkı (Plages du Prado) yaratılmış. Yapımında ve temelinde 1970'lerde yapılan Marsilya metro sisteminin inşası sırasında çıkarılan kaya ve taşlar kullanılmış. Eski Liman’dan şehrin güneyinde kayaların üzerine yapılmış yol boyunca üç kilometrelik bir otobüs yolculuğu (hat 83) yapılarak buraya ulaşılabilir. Güneşli hafta sonları ve okul tatillerinde burası çok yoğundur. 

Deniz kenarında güneşin altında gevşemek için bir diğer seçeneğiniz, kuzeyde, L 'Esstaque'ın hemen yanındaki Corbière plajları olabilir. Burası da insan yapımıdır ve Prado gibi dalgakıranlar yapılarak erozyona karşı korunmuştur. 

Şık Petit Nice Hotel'in hemen altındaki Anse de la Fausse Monnaie'deki düzgün kayalar, "faire la crêpe" yani bronzlaşmak ve Corniche Kennedy'den uçuruma çarpan dalgaları izlemek için idealdir. Hemen kuzeyde, hızlı bir dalış yapmak için mükemmel çakıllı bir plaj olan Anse de Maldorme'nin kavisli koyunu bulun. Vieux Limanı'na sadece 15 dakikalık yürüme mesafesindeki Plage des Catalans, şehre en yakın olan plajdır. Şehre bu kadar yakın olunca pek tabi ki kumlu plajda sardalya gibi sıralanacaksınız. 

Marsilya’yı gerçekten muhteşem yapan şey, güneydoğudaki Calanques'ın başlangıcındaki beyaz kayaların görüntüsüdür. Akdeniz gün batımını izlemek için pembe şarap, cips, zeytin ve şarküteri piknik paketini hazırlayın. Ancak kanalizasyon taşması nedeniyle deniz kirleneceğinden yağmurdan sonraki gün yüzmekten kaçının. 

Meraklısına Şehrin Tarihi 

Cosquer Mağarası duvarı üzerindeki yazılar Marsilya'da geçtiğimiz 28 bin yıl boyunca insan yerleşimi olduğunun bir kanıtıymış. Ancak, Marsilya'yı M.Ö. 600 yıllarında 12 İon şehrinden biri olan Phokaia'lı (bugünkü adıyla Foça) denizcilerin kurduğu kabul edilmektedir. Phokaialılar İzmir yakınlarındaki bugünkü Eski Foça şehrini kaybetmelerinden sonra buraya yerleşmişler. Şehrin ilk adının Massalia olduğu bilinmektedir. Şehir, Eski Liman denilen Vieux Port (Eski Limanı) etrafında genişleyerek zamanla bugünkü halini almış. Bu veriler ışığında Marsilya, yaklaşık 2 bin 600 yıllık tarihi ile Avrupa'nın en eski şehri unvanına da sahiptir. Bu eskilik ve tarihi yönü sokaklarında da kolayca fark ediliyor. Birbirine bitişik sıralanan yüzlerce apartmanın dar bir koridor görünümü oluşturduğu Arnavut kaldırımlı sokaklarında yeni yapı hemen hemen hiç yok. Asırlar öncesinin yüksek tavanlı, uzun pencereli evleri yıkılmamış ve korunarak bugünlere kadar gelmiştir. Tarihi geçmişiyle yüksek mimari değer taşıyan bu binalarda bugün hala yerel halk yaşamaktadır. Marsilya Kültür Varlıkları Atölyesi'nin (Atelier du Patrimoine) yöneticisi Daniel Dracourt'un şehrin tarihi yapısının korunmasına yönelik çalışmalarının bunda büyük payı olmuş. Bu çalışmalar kapsamında, Akdeniz çevresinde bulunan ülkelerde tarihi kent dokularıyla öne çıkan yerleşimlerin gelişim ve koruma planları yapılmış. 

M.Ö. 49 yılında Sezar tarafından istila edilen Marsilya, jeopolitik avantajı olması nedeniyle Romalıların ticaret merkezi haline gelmiş. Haçlı Seferlerinde aktif olarak önemli bir rol oynamışsa da bugün şehirde egemen bir dinin olmadığı görülmektedir. Bunun nedeni farklı etnik topluluklardan göç alması nedeniyle çok çeşitli kültürel bir yapısının olması ve her dinden insana rastlanmasıdır. 

13. yüzyılda kısa süren Cumhuriyet dönemine, 1423 yılında Aragone Hanedanlığı tarafından son verilmiş. Kral Rene'nin buraya yaptığı çıkartmanın sembolü olarak diktirdiği kule, bugün hala limanın girişinde görülebilir. Marsilya, 1481'de Fransız Krallığı'na katılsa da halkının liberal yanı tarih boyunca ağır basmış. 1720 yılında nüfusunun yarısı olan yaklaşık 45.000 kişi veba salgını nedeniyle ölmüş. Asiliğiyle ünlenen Marsilya halkı 1792'de, yaklaşık 6000 gönüllüden oluşan Ren Ordusunu oluşturmuş ve Claude Joseph Rouget de Lisle'nin bestelediği savaş marşı "Chant de guerre pour I’armee du Rhin"i söyleyerek, Fransız Devrimine katılmak için Paris'e doğru yürüyüşe geçmiş. 1795'te Fransa'nın milli marşı olarak kabul edilen bu marş "La Marseillaise" olarak bilinmektedir. 

19. yüzyılda Modern Döneme girilmesi, Fransız sömürgeleri, altyapı sistemi projeleri ve Süveyş Kanalı'nın açılmasıyla  Marsilya'nın büyümesi hız kazanmış. Ham maddeleri işlemeye dayalı ekonomisi ve deniz ürünlerinin zenginliğinin yanı sıra Dünya'nın en kaliteli kiremitleri de burada üretilmektedir. Ekonomi ve endüstri metropolü olan Marsilya 1995 yılında başlatılan "Euromediterranee" projesiyle Güney Avrupa'nın iş alanında başkenti olmayı amaçlamış. Bunu gerçekleştirmek üzere yabancı sermayenin yatırımlarını çekmek için her türlü imkanı ve kolaylığı sağlıyormuş. Ayrıca 45 bin üniversite öğrencisiyle Fransa'nın en yüksek öğrenim oranına sahip şehri olduğundan kente gelen sermaye ile doğan iş imkânlarından Marsilya halkının en yüksek oranda faydalanması için kalifiye eleman da yetiştirilmiş oluyormuş. 


Marsilya Fransa'nın en kalabalık varoşlarından birisine sahip olmasına rağmen, Fransa'da abartmaları ile tanınan Marsilyalılar buranın dünyanın en güzel şehri olduğunu söylüyorlarmış. Marsilya'nın da içinde bulunduğu bölgede gidilecek çok yer vardır. Marsilya, sosyetik tatil beldeleri Cannes, Nice, St. Tropez'e yakın olmasına rağmen Güney Fransa’nın diğer şehirlerine hiç benzememektedir. Kuzey Afrika kökenlilerin çoğunlukta olduğu, 1 milyondan fazla çeşitli etnik nüfusuyla bir metropol görünümündedir. Herkesin değişik bir aksanı olduğu için Fransızcayı az veya aksanla konuşsanız bile kimse sizi yadırgamaz. Akdeniz iklimi dolayısıyla sahip olduğu ılıman hava soğuk ülke insanları için çekici olsa da, yüksek suç oranı ve uyuşturucu trafiğinin yoğun olması nedeniyle turistlerin çok da rağbet ettiği bir şehir değildir. 

0 yorum:

Yorum Gönder