2 Mayıs 2019 Perşembe

On 04:21:00 by Gülten İşcimen in    No comments
Kartal Yuvası gibi bir Köy Kalesi "Rasnov" 

Aslında Braşov'a gelip de kaldığım otelin resepsiyonundaki görevli anlatıncaya kadar bu kaleyle ilgili hiç bir fikrim yoktu. Merak edip araştırınca gitmeye değer gördüm. Bir de üstüne üstlük gideceğim Bran Şatosunun yolu üzerinde de olunca fazla vakit kaybetmeden burayı da aradan çıkarabileceğimi hesap ettim. Biliyorsunuz bu tür kültür gezilerinde vakit çok önemli oluyor.





Şehri ve Kaleyi tanıyalım

Rasnov (Romence telaffuzu rɨʃnov, Almanca Rosenau, Macarca Barcarozsnyo, Transilvanya Sakson lehçesinde Ruusenaa, Latince Rosnovia) Romanya’nın Braşov şehrine bağlı yaklaşık 15.000 nüfuslu küçük bir kasabadır. Kasaba, Braşov şehrine yaklaşık 15 km mesafede bulunmaktadır. Wallachia ile Transilvanya'yı birbirine bağlayan ve zamanında önemli bir ticaret yolunun üzerinde bulunan Bran Kalesine de yaklaşık aynı mesafede ulaşılmaktadır.


Rasnov Kalesi ise Karpat Dağlarındaki kayalık bir tepenin üzerinde ve kasabanın yaklaşık 650 metre yukarısında yer almaktadır. Kale tepesindeki manzara muhteşemdir. Rasnov Orta Çağ Kalesi ve çevresi, Ölümsüzler, Sütun, Dacians ve Romalılar, Soğuk Dağ ve Akrep Kral gibi birçok ünlü film için en gözde çekim seti olarak kullanılmış.


2013 yılının Ağustos ayında, Rasnov Kalesi ve tepenin eteklerinde Rockstadt Extreme Fest olarak bilinen, Romanya'daki ilk ekstrem metal festivali düzenlenmiş. Decapitated, Napalm Death, Gojira, Carach Angren, Septicflesh, Primordial gibi grupların yer aldığı Festival günümüze kadar devam edegelmekteymiş. Her yıl Ağustos ayı başlarında, hard müzik severler Rasnov’da bir araya gelip rock ve metal müzik etkinliği olan bu uluslararası Rockstadt Extreme açık hava festivalini gerçekleştiriyorlarmış. 

Braşov şehri Rasnov’a çok yakın olduğundan burada düzenlenen 2013 Avrupa Gençlik Kış Olimpiyat Festivali için kullanılmak üzere Rasnov Spor Kompleksi inşa edilmiş. Bu kompleks yakındaki Cărbunarii Vadisi'ne yani kasabanın hemen dışına yapılmış.


Kadınlar Kayakla Atlama Dünya Kupası 2013/2014 yarışmasının bir parçası olarak Rașnov'da iki kayakla atlama etkinliği düzenlenmiş. Bu etkinlikler "Valea Cărbunării" yamacında Mart 2014’de yapılmış. 

Kale, o zamanın sıradan evlerine benzeyen ve tahkimat şartlarına uyarlanmış basit, kemerli, tektonik bir stile sahiptir. Köylüler duvarları inşa etmek için taş ve tuğla, kapıları ve platformları yapmak için de ahşap kullanmışlar. Kuleler ve duvarlar, yangınların önlenmesi için kiremitlerle kaplanmış. Kalenin çokgen çevre duvarları ortalama olarak 5 metre yüksekliğindedir. Güney duvarı gibi en geniş kısmını oluşturan bazı alanlarda duvar kalınlığı 1.5 metreyi buluyormuş. Savunma yapıları 9 kule, 2 burç ve bir asma köprüden oluşuyormuş. 

Kale bir üst ve bir alt olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Dış yani alt kısmında doğu tarafı en fazla kuvvetlendirilen alan olmuş. Doğu tarafı, tahkimatlı bir duvarla çevriliymiş ve burada bir kare kule bulunmaktaymış. Dış bölümde büyük yeşil alanda sığırlar besleniyormuş. Bu kısım savunma için büyük önem taşıdığından silah ve mühimmatın daha çok depolandığı bir yer olmuş. İç yani üst kısım yaşanabilir alanı oluşturuyormuş. Bu yüzden duvarlar ve kuleler tarafından bu bölge daha iyi korunacak şekilde yapılmış.


Kale, güney, batı ve kuzey'den tırmanması çok zor olan yaklaşık 150 metre uzunluğundaki keskin kayalıklarla korunmaktadır. Bu yüzden kalenin kartal yuvası gibi bir görünümü var. Tüm üst bölge kuzey yanında ve batı köşesinde toplanan dış kuleler ile korunmaktadır. U şeklinden dolayı kalenin doğu tarafı doğal engellerin daha az olması nedeniyle daha savunmasızdır. Doğu tarafının savunma kapasitesini artırmak için, kale en ağır tahkimatlarını bu tarafa yığmıştır. Türkler ve Avusturyalılar Transilvanya'ya karşı savaşırken, duvarların savunma koridorlarına yığınlarca silah depolanmış. 

Doğu, batı ve kuzey tarafları, iki ön kale ve yedi kulesi bulunan kesintisiz bir galeri tarafından korunmaktadır. Güney tarafında daha dik olan sadece iki kule vardır. 

İç avluda kiremit çatılı evlerin arasına Arnavut taşlı dar yollar döşenmiştir. İç kısımda köylülerin sığındığı ve mal varlıklarını taşıdığı bir okul, bir şapel ve otuzdan fazla evin kalıntıları bulunmaktadır.

Son yıllarda, bu kale eski şerefine binaen restore edilmiş ve sonuç olarak da bugün kalenin etkileyici kalıntılarını görebiliyorsunuz. Ancak bugün artık surların, kapıların ve gözetleme kulelerinin haricinde içeride bulunan evlerin büyük kısmı yıkılmış durumdadır. Burada, eski duvarların arkasına gizlenmiş, cam bir zeminin altına gömülü bir iskeleti ve diğer bazı ilginç eserleri bulabileceğiniz bir müze de var. İç odalar, onları birbirine bağlayan birkaç ahşap merdivenle ve birkaç gizli geçit ile labirent şeklinde yapılandırılmış.

Kalenin içinde sokak aralarında yerel halkın sattığı hediyelik eşyalar çeşit olarak da fiyat olarak da oldukça uygun gözüküyor. Kale çok yüksek bir mevkide kurulduğu için kale içinden ve dışından çok güzel ve panoramik bir manzarası bulunuyor.



Ulaşım

Buraya en kolay ulaşım Braşov üzerinden olacaktır. Burada da farklı seçenekler bulunmaktadır. Bran'a giden otobüsler buradan geçmektedir. Ya da çok sık olmamakla birlikte tren seçeneği vardır. Bunların dışında araba kiralamak ya da uber kullanmak da mümkündür. Benim tercihim trenle Rasnov'a gelip buradan Bran otobüslerine binmek oldu.

Gezelim Görelim

Kaleyi birçok yönüyle tanıttığıma göre şimdi benimle birlikte gezmeye hazırsınızdır umarım. Haydi o zaman yola çıkalım.

3 Mayıs 2018

Braşov'da kaldığım apart dairede sabah erkenden kalktım ve çok güzel bir kahvaltının ardından yola koyuldum. Otobüs duraklarına giderek bir gün önce buraya geldiğim sanırım numarası 1 olan otobüsü bekledim. Otobüs biletleri tekli olarak satılmıyor maalesef ve bu yüzden bir gün önce Braşov'a geldiğimde 4 Lei ödeyerek aldığım 2 binişlik bileti kullanacaktım. Otobüse binerek biletimi makinede iptal ettirdim ve yaklaşık 15 dakika sonra tren garının hemen önünde otobüsten indim.

Rasnov biletime 3,90 Lei ödeyerek peronda beklemeye başladım. Rasnov yönüne giden tren çok sık değildi ve yanlış hatırlamıyorsam saatte bir gibiydi. Çoğu biletin üzerinde vagon ve koltuk numarası da yazıyor ve yanlış yere oturursanız kondüktör sizi uyarıp yerinize gönderiyor. İlk başlarda anlayamıyordum ama sonradan Romenceyi söktüm galiba! Tren biletlerinin üzerinde biniş saati ve trenin gideceğiniz istasyonda olacağı saat de yazılı oluyor ve bu saatler bindiğim bütün trenlerde neredeyse sapmadan gerçekleşti. Romanya'daki trenler çok ama çok eski ve hatta Rasnov'a giderken bindiğim bu trende olduğu gibi koltuklara yama bile yapmışlar.


Cam kenarına oturarak muhteşem manzaranın keyfini çıkardım ve arada bir saate bakarak ne zaman orada olacağımı hesaplamaya başladım. Ancak benim şansızlığım herhalde bir yerlerde rötar yaptı ve bilette yazan saat geçti. Geldiğimiz bir istasyonda da "Rısno" gibi hatırladığım bir yazıyı görünce yine de gazete okumakta olan bir adama bu istasyonun "Rasnov" olup olmadığını sordum. Adam evet der demez kapıya koştum ve kapıyı açtım. Tam o sırada istasyon görevlisi bir kadın düdüğünü çaldı ve tren hareket etmeye başladı. Bu istasyonda inemezsem dönüş için 2 saate yakın bir süre kaybedecektim. Tren o kadar yavaştı ki bu yüzden hemen inebilirim diye düşünerek aşağıya adım attım ama resmen yere yüzüstü savruldum. Hava çok sıcak diye Sighisoara'dan aldığım beyaz kapriyi giymiştim. Her iki bacağımda ve avuç içlerimde yere sürtündüğünden dolayı hafif sıyrıklar oluşmuştu. İstasyon görevlisi kadın bırakın gelip yardım etmeyi bana Romence saydırıp durdu. İstasyonda bekleyen birkaç genç çocuk da öylece baktılar.

Hayatımın hatasını yaptım ama neyse ki birkaç sıyrıkla ucuza kurtuldum diyebilirim. Kalkıp üstümü başımı silkeledim ve kale yolunu sormak için gençlerin yanına gittim. Kalkmama yardım etmeyen gençler yabancı olduğumu anlayınca beni telecabina dedikleri fünikülere giden yola kadar götürdüler. Bu arada hem onlarla sohbet ediyordum hem de Rasnov'un yerel dokusunu hayranlıkla izlemeye çalışıyordum.

Telecabina çalışma saatleri de kalenin çalışma saatlerine göre ayarlanmış. Kale yaz aylarında 09.00-19.00 arası ve kış aylarında 09.00-17.00 arası açık oluyormuş. Biletimi gidiş-dönüş için 12 Lei ödeyerek aldım, ancak saat uygun olmasına rağmen tek kişi olduğumdan beklememi rica ettiler. En az 10 kişi olunca füniküleri hareket ettiriyorlarmış. Neyse ki çok beklemeden bir grup geldi de füniküler hareket etti.


Meydandan tepeye çıkan traktörler de varmış ama ben görmedim. Yoğun mevsim olmadığı için belki o aylarda kullanılmıyordur. İndiğimizde teras gibi bir alandan şehri panoramik olarak seyrettik. Muhteşem bir manzarası var buranın. 


Merdivenleri çıkarak önce bir dış kuleyi geçtim ve kalenin etrafındaki patika bir yoldan yürüyerek neredeyse 10-15 dakika gittim.



En sonunda kaleyi bir bütün olarak görebileceğim bir noktaya geldim. Sonra da giriş kapısına doğru gittim. Giriş bileti olan 12 Lei'i ödeyerek kalenin içine adım attım. 


Kalenin etrafında dış surlar bulunuyor ve bu bölümde sadece Bathory Kulesi-Turnul Bathory ile Katolik Şapeli- Capela de Jos bulunuyor. İç kaleyle arada büyük ve geniş bir alan bulunuyor.


Önce giriş kapısının hemen girişinde bulunan Bathory Kulesine çıktım. Güzelce restore edilen kulenin ahşap bir balkonu bulunuyor.



Giriş kapısının biraz ilerisinde artık sadece temelinde taşlar kalmış Katolik Şapeli bulunuyordu. Katolik Şapeli-Catholic Chapel (Capela de Jos) 14. yüzyılda inşa edilmiş dini bir mabet. Muhtemelen St. George'a adandığı tahmin ediliyor. Şapel, gotik mimari tarzının özelliklerini taşıyormuş. 16. yüzyılda burası terkedilmiş ve bu yüzden de büyük ölçüde tahrip olmuş. Şapelin etrafında küçük bir mezarlık bulunmaktaymış.


Bu geniş ve boş alandan üst kalenin görüntüsü çok güzeldi.


Hafif bir yokuşla çıkılan üst kaleye doğru yürüdüm.



Yukarı Kalenin hemen girişinde bir gözetleme kulesi (Barbacana Mare) bulunuyor. Bu kule kale kapısını koruma amaçlı yapılmış müstahkem bir kuledir.


Kulenin çatısı yoktur ama küçük ve orta kalibreli silahlarla ateş açılması için küçük delikler açılmıştır. Bu Kule 16. yüzyılın başlarında dikilmiş ve Transilvanya'daki gözetleme kuleleri içinde en küçüklerinden birisiymiş.


Buranın hemen üstünde Turnul Armelor yani Armelor Kulesi bulunuyor.



Girişin kapatılmasında kullanılan bu demir kafes kapılar da çok ilginç gözüküyordu.


Tahrip olmuş ve artık neredeyse bir moloza dönüşmüş evler arasında gezmeye başladım.


Uzaktan Beşgen Kule-Turnul Pentagonal karlı dağ fonuyla birlikte eşsiz bir manzara oluşturuyordu.


Aralara eski topları da serpiştirmişlerdi.


Buraya gelenler Kale bayrağıyla fotoğraf çektirmeden gitmiyorlarmış!


Ancak buraya çıkmak için taşlı kayalık bir yolu tırmanmanız gerekiyor. Yani ayakkabınızın uygun olması ve bu tür yerlere tırmanma cesaretine sahip olunması gerekiyor. Yukarıda bir de uzakları seyredebilmeniz için parayla çalışan bir teleskop bulunuyor. Bence buna hiç gerek yok, açık bir havada gittiyseniz tüm Rasnov şehrinin, Bucegi Dağlarının ve Craiului Dağlarının eşsiz manzarasının keyfini çıkarabiliyorsunuz. 


Ülkemizde de gördüğümüz muhteşem restorasyon izlerini burada da görmek mümkün. Bakar mısınız resmen duvarı çimentoyla yapmışlar! 


Patika yollardan giderek sağlam kalan birkaç yapıyı görme şansı buldum.



Zaten hediyelik eşya satıcıları da bu tarafı kendilerine merkez yapmışlar. Ben de hızlıca bunlara göz gezdirerek klasik alışverişim olan buraya özel magneti 5 Lei ödeyerek aldım.



İyi durumda gözüken ve sanırım restore edilmiş olan sağdaki yapı okul binasıymış. (Capela de Sus) Burası kaledeki yerel topluluğa ait bir eğitim kurumuymuş. Buranın idaresini evanjelik bir rahip yapıyormuş. Okulun bu yeri geleneksel olarak iyi korunmuş ve binası da kompleksteki en iyi korunmuş yapıymış.


Okulun arkasına düşen surlarda Turnul Gotic varmış. Bu yoldan devam ettiğimde ileride giriş yaptığım kapıyı görmeye başladım. Yani üst kale içinde tam bir tur yapmış oldum. 


İleride sağda kalenin diğer ucuna inen merdivenli bir yol vardı.


Buradan gittiğimde de meşhur kuyunun da olduğu birçok yapı ve kuleyi görmüş oldum.



Kalenin tarihini anlatırken bahsettiğim meşhur kuyu da buymuş. Tam 140 metre derinliği varmış. 



Kuyunun arkasında kalan bir yapıda bir ressamın çalışmaları görülebiliyor ve sanırım bunlar satılık olsa gerek. Ancak ben gittiğimde kapı kilitliydi.


Bu alanda kuyunun tam karşısında Turnul Triunghiular bulunuyor.


En uçta Barbacana Mica yani Gözetleme Kulesi bulunuyor.


Gözetleme deliklerinden çok güzel, panoramik bir manzara görülebiliyor.



Bu bölümde Kalede kullanılan silah ve zırhların, günlük hayatta kullanılan çeşitli araçların, belge ve fotoğrafların, bir mahkum boyunduruğunun, çeşitli işkence aletlerinin ve Orta Çağ kıyafetlerinin sergilendiği bir Feodal Müze de bulunmaktadır. Çabucak burayı da gezip çıktım.



Bu yapının biraz ilerisinde içinde her türlü eski eşyanın, alet ve edevatın, silahların ve eski kıyafetlerin bulunduğu yine müze olsa gerek bir yer bulunuyor. Hatta oradaki görevli de eskiden giyilen kıyafetlerden giyinmiş. 



Bu bölümdeki yapılardan birisi yiyecek ve içecek alabileceğiniz bir cafe haline getirilmiş. Hatta yerel ürünler bile satılıyordu. 



Sırt çantasıyla gitmemiş olsam fiyatları da makul olan bu yerel ürünlerden almayı düşünebilirdim.


Vakit ilerledikçe burayı gezen insan sayısı da artıyordu. Bu bölgede gezilmesi önerilen yerler arasında bir de Cetatii Mağarası bulunuyordu ama benim vaktim yeterli olmadığından oraya gidemedim. Sanırım bir de burada çocuklar için olsa gerek Dino Parc yani Dinazor Parkı bulunuyor. Gezimi tamamladığıma göre artık Kaleden çıkabilirdim.



Hemen çıkışta at binmek isteyenler için bir alan bulunuyordu.


Kalenin ön tarafındaki hediyelik eşya mağazaları, restoran ve cafeler de çok hareketlenmişti. 


Aynı bizdeki gibi közlenmiş ve haşlanmış mısır satanlar vardı. 5 Lei ödeyerek haşlanmış mısırımı aldım ve yiyerek geldiğim yolu yürüdüm. Fazla beklemeden fünikülere binerek aşağıya şehre indim.



Kısa süren füniküler yolculuğu çıkışta olduğu gibi inişte de çok keyifliydi. 


Şehrin o kadar güzel bir havası var ki anlatamam. Az katlı yapılar, sessiz ve huzurlu bir ortam, trafikten çok çocuk sesi duyabildiğiniz bir sessizlikte gara giden yolda yürümeye başladım. 



Bu gördüğünüz yürüdüğüm ana caddesi oluyor.



Bu arada birkaç kişiye Bran'a giden otobüslere nereden bineceğimi de sordum. Zaten dümdüz yürüdüğümde çok işlek bir caddeye ulaşmıştım. Buradan sola döndüm ve bir köprüyü geçtim. Daha sonra caddenin karşısına geçerek büyük bir alışveriş merkezinin hemen önünde bulunan durağı buldum. Ne olur ne olmaz diye durakta bekleyenlere tekrar sordum. Doğru yerde olduğumu söylediler. Çok fazla beklemeden Bran otobüsü de çıkageldi. Böylece gelişte büyük bir tehlike atlatarak Rasnov maceramı da tamamlamış oldum.


Başlangıçtaki kötü olaya rağmen iyi ki de gelmişim diyorum. Zaman içinde sayısız değişim ve dönüşüm geçirmesine rağmen köylü kalesi olarak yapılan Rasnov Kalesi, benim gibi tarih ve arkeoloji konusunda tutkulu olan herhangi bir kişiyi etkileyecek özellikte bir yer. 


Ortaçağ kaleleri sadece eşsiz tarihleri ve efsaneleriyle değil, aynı zamanda çoğunun bulunduğu yüksek mevkide muhteşem panoramik bir manzara sunmalarından dolayı görülmeye değer yerler olarak gösteriliyorlar. Bugüne kadar gezdiğim en güzel manzaralı kaleydi diyebilirim. Bu taraflara yolunuz düştüyse ve vaktiniz de varsa mutlaka görün derim.

Meraklısına Rasnov Kalesi Tarihi 

Bu bölgede 1856'da yapılan arkeolojik bulgulara göre Cumidava Roma kalesi, kent yakınlarında keşfedilmiş. Cumidava aslında bir Dacian yerleşimiymiş ve daha sonra bir Roma askeri kampı olduğu tespit edilmiş. Yani bu bölgedeki yerleşim çok eskilere kadar gitmekteymiş. 

Saksonlar ilk olarak 11. yüzyılda Transilvanya'ya yerleşmeye başlamışlar. Sakson kalesi olan Rasnov Kalesi de istilacı Tatarlara karşı halkın korunması için 1211-1225 yıllarında Teutonic Şövalyeleri tarafından yaptırılmış bir köy kalesiymiş. Bu kale daha sonra yerel Sakson nüfusu tarafından genişletilmiş. Transilvanya ve Wallachia’yı birbirine bağlayan ticari rotada stratejik bir konumda yer alan Rasnov, diğer Saksonya kalelerinden farklı olarak çok daha uzun bir süre boyunca sığınılabilecek bir yer olarak tasarlanmış. Bu haliyle kale, en az 30 evi, bir okulu, bir kiliseyi ve daha çok bir köyle ilişkilendirilen diğer binaları içermekteymiş.


Orta Çağ Kalesi Rasnov'a ilk kez 1331'de Macaristan Kralı Carol Robert de Anjou'nun yazılı bir belgesinde Rosenau olarak rastlanmış. 1388'de ise Villa Rosarum olarak yine resmi bir belgede adı geçmiş. Kalenin bayrağında bir gül bulunuyormuş. 1335'te Tatarlar buraya saldırdığında bile, Rasnov Kalesi direnç sağlayacak kadar güçlü bir durumdaymış. 

Bu Köye, tarihinde Tatarlar, Türkler ve Wallachyalılar tarafından defalarca saldırılsa da, kale sadece bir kez Transilvanya Prensi Gabriel Bathory tarafından fethedilebilmiş. 1612 Martında Rasnov Kalesi, Gabriel Bathory tarafından kuşatılmış ve su kaynaklarına giden gizli yolun bulunmasının ardından Nisan ayında kale teslim olmak zorunda kalmış. Bathory'nin kuvvetleri kaleye yerleşmiş. Rasnov ve Braşov kentlerinden gelen ortak kuvvetler kalenin geri alınması için iki girişimde bulunmuşlar ama başarılı olamamışlar. Ertesi yıl kale için bir fidye ödemişler ve bunun üzerine Bathory ve güçleri kaleden ayrılmış.


Su kaynaklarının konumu artık bir sır olmadığından, kale içinde bir kuyuya duyulan ihtiyaç daha da belirgin hale gelmiş. Bu ise kalker bir dağın tepesinde olan Kalede, sağlam kayaları yaklaşık 140 metre kazmak anlamına geliyormuş. Yerel bir efsaneye göre, saldırılar sırasında ele geçirilen iki Osmanlı askere, kalenin idaresinden sorumlu I. Gheorghe Rakoczi tarafından kalenin merkezinde bir kuyu kazma görevi verilmiş. Bu iki adama, kuyu tamamlandığında özgürlüklerinin verileceği yani serbest bırakılacakları konusunda güvence verilmiş. Askerler başlangıçta böyle yüksek bir tepede sert kayaları kazarak su çıkaramayacaklarını söylemişler ancak zaten esir olduklarından kazmaktan başka çareleri de yokmuş.

Kuyudaki kazma çalışmaları 1623'de başlamış. İlk zamanlarda hızlı ilerlemişler ancak sert kayalara geldikçe işleri oldukça zorlaşmış. Aradan aylar ve hatta yıllar geçmiş ama iki asker kazmaya devam etmişler ve kuyuyu bitirmeleri tam 17 yıllarını almış. Hatta bu iki asker kuyunun duvarlarına Kuran’dan ayetler de kazımışlar ve bugün hala görülebiliyormuş. 140 metre derinliğinde olan kuyu kalenin su sorununa kesin çözüm sağlamış. Böylece insanlar bir kuşatma sırasında temiz suya erişmek için uzun süre dışarı çıkmak zorunda kalmayacaklar ve güvenlikleri ekstra olarak sağlanmış olacakmış. Ancak yıllar önce verilen sözler tutulmamış ve zorlu işi başaran bu iki asker daha sonra öldürülmüşler. Her ne kadar kesin olmasa da, kale içerisinde bulunan iki iskeletin bu Osmanlı askerlerine ait olduğu tahmin edilmektedir. 

Bu ünlü kuyu ise hala Rasnov Kalesi'nin merkezinde bulunuyor. Kuyunun çıkrığı 1850 yılında kırılana kadar bu kuyu kullanılmış. Son Rasnov Kalesi kuşatması ise, 1690'da Transilvanya'nın son Osmanlı işgali sırasında gerçekleşmiş. 

1718 yılında çıkan yangında kalede büyük hasar olması nedeniyle, ertesi yıl kale yeniden inşa edilmiş. Bir sonraki büyük hasar, 1802'de meydana gelen deprem sonucunda olmuş. Kale, en son 1848 devrimi sırasında bir sığınak alanı olarak kullanılmış ve ondan sonra da terk edilmiş.


Kalenin yüzyıllar boyunca savaşlar, yangınlar ve deprem gibi nedenlerle tahrip olması nedeniyle İtalyan Alberto Drera'nın öncülüğünde bir yatırım şirketi burayı restore ederek restoranlar, konaklama yerleri oluşturmak için 2000 yılında kiralamış ve bu başarısız iş 2007 yılına kadar devam etmiş. Bu restorasyon yüzünden tarihi mirasın büyük kısmı maalesef yok olmuş veya bozulmuş.

0 yorum:

Yorum Gönder