31 Mayıs 2019 Cuma

On 07:13:00 by Gülten İşcimen in    No comments
MEVSİM NİCE, HAVA NİCE, KALBİM NİCE



Nice’i görmek ve keşfetmek, adeta nefesinizin kesilmesi anlamına gelecektir. Bu etkinin zamanla azaldığını, bu şaşkınlığın yalnızca ilk izlenim olduğunu söyleyebilirim. Ama gerçek olan şudur ki Nice'in bu güzelliği hayallerimizde asla eskimez ve kaybolmaz.




Nice,  canlı, neşeli, geçmişi ve bağımsızlığıyla gurur duyan zarif ve popüler bir şehirdir. Bu Şehir, kişiliği, dinamizmi, sanata ve kültüre olan tutkusuyla sizi gerçekten şaşırtacak.



Şehri Tanıyalım


Nice, Güney Fransa'da, Akdeniz sahilinde, Marsilya ile Cenova arasında yer alan bir şehirdir. 71.92 km²'lik bir alana yayılmıştır.Nüfusu yaklaşık 350.000 civarındadır. Fransa’nın en kalabalık yedinci kentsel alanı ve Alpes-Maritimes bölümünün de başkentidir. Nice metropol bölgesi idari şehir sınırlarının ötesine uzanır ve 721 km²'lik bir alan üzerinde nüfusu yaklaşık 1 milyondur. 

Fransız Rivierası'nda, Fransa'nın Akdeniz sahilinin güney doğu kıyısında, Alpler'in eteklerinde yer alan Nice, Akdeniz kıyısında ikinci en büyük Fransız şehri ve Marsilya'dan sonra Provence-Alpes-Cote d'Azur bölgesinin en büyük ikinci şehridir. Nice, batısında Var Nehri, doğusunda Boron Dağı ile çevrili bir alanda kurulmuştur. Nice, Monako Prensliği'nden yaklaşık 13 kilometre ve İtalya sınırından da 30 kilometre uzaklıktadır. Bu konumuyla Nice Havaalanı bölgeye açılan bir kapı görevi görüyor.


Bunun yanısıra Nice, Ülkenin en önemli turizm merkezlerinden biridir. Korunaklı yapısından dolayı Fransız Riviera'sında kışların en ılık olduğu yer Nice'dir. Bu yüzden şehir 19. yüzyılda İngiliz ve Çarlık Ailesinin de olduğu Rus aristokratları tarafından sevilen bir kış tatili yeri olmuş. Şehirdeki büyük oteller ve bahçeler ile Rus Ortodoks Katedralinin varlığı o dönemlerin izlerini bugünlere taşır. 

Nice, birkaç yüzyıl boyunca Fransa ve İtalya'daki hanedanların egemenliğinde gidip gelmiş. Nihayet 1861'de Fransa'nın kontrolüne geçmiş. Ancak bu tarihe kadar bir dönem Provence'in, bir dönem Savoy Hanedanının, bir dönem de III. Napoleon'un ordularının kontrolüne girmiş. Tüm bu dönemler boyunca salgın hastalıklara, düşman ordular tarafından yağmalanmaya ve doğal afetlere maruz kalmış.


Nice, sadece şehir merkeziyle sınırlı bir alan olarak da görülemez. Deniz ve dağlar arasındaki 49 kasaba ve köy Nice'in metropol bölgesinde bulunur. Nice Côte d'Azur Metropolitan bölgesi, kıyı şeridi, tepeler, vadiler ve dağlar arasındaki coğrafik yapısından ve tarihinden de etkilenerek  belirli ve ortak bir kimlik oluşumu gösterir.

Akdeniz kıyılarından Mercantour zirvelerine kadar denizin ve dağların arasında bulunan bu açık alan, eşsiz bir yaşam kalitesine sahip ve sınırsız tatil olanakları sunuyor.


Nice Côte d'Azur bölgesinin sunduğu olanakların çeşitliliği Fransa'nın keşfedilmesinde ideal bir başlangıç olacaktır. Dağlar, kırsal alanlar, ovalar, nehirler, şehir alanı, sınırlar, kayak merkezleri, doğal parklar, plajlar, eğlence ve iş turizmi gibi ülkenin dört bir köşesine dağılmış bulunan hemen herşeyi bu şehir bir araya getiriyor.

Eşi benzeri olmayan bir miras bu! Aslında Nice'in Promenade des Anglais'i yani Sahil Yolu ile Karnaval'ı dünyada çok iyi bilinmektedir. Oysa buraya geldiğinizde, kentin atmosferi ve eşsiz ışığında kendinizi kaybettikten sonra, Nice için kullanılan "Côte d'Azur’un Başkenti" etiketi, çok da mantıklı olmaya ve kaçınılmaz bir gerçeğe dönüşmeye başlıyor.

Yılda 300 gün parlayan güneş, kentin uluslararası üne sahip tarihi ve kültürünün genişliği ve zenginlikleri, denizin çarpıcı ışıltısı, yüksek dağ zirvelerinin şaşırtıcı güzelliği, yerel aksanın sıcaklığı ya da gecelerinin göz kamaştırıcı ışıkları. Hiç kimse tam olarak bu benzersiz ışığı Nice’e neyin verdiğini bilemiyor. Ancak buraya ayak basan herkesin mutlaka nadir ve değerli bir anısı olacaktır.


Yumuşak iklim bölgede şarap imalatına da olanak sunduğundan Nice'in şarapları oldukça popülerdir.

Burası Nice bölgesinin tarihi başkentidir. Şehrin lakabı Nice la Belle (Niçard'da Nissa La Bella) olup, bu da Hoş Güzel (Nice the Beautiful) anlamına gelmekteymiş. Bu sözcükler, aynı zamanda 1912 yılında Menica Rondelly tarafından yazılan, Nice'in gayri resmi marşının adıymış.


Nice bölgesinin doğal ortamı ve ılıman Akdeniz iklimi, 18. yüzyılın ikinci yarısında İngiliz üst sınıflarının dikkatini çekmiş ve burası giderek artan sayıda aristokrat ailenin kışlarını geçirdiği bir yer haline gelmiş. Şehrin ana sahil şeridi olan Promenade des Anglais "İngiliz Gezinti Yolu", ismini buradaki tesislere gelen İngiliz ziyaretçilerine borçludur. Berrak hava ve yumuşak ışık, Marc Chagall, Henri Matisse, Niki de Saint Phalle ve Arman gibi önemli ressamlara özellikle çekici gelmiş. Eserleri, Musée Marc Chagall, Musée Matisse ve Musée des Beaux-Arts dahil olmak üzere kentin müzelerinde sergilenmektedir. 

Nice, ülkedeki en büyük ikinci otel kapasitesine sahiptir ve her yıl 4 milyonun üzerinde turist aldığından Fransa'nın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biridir. Ayrıca, iki ana Paris havaalanından sonra Fransa'nın en işlek üçüncü havalimanı da buradadır.

Akdeniz bölgesi olduğundan yılın her döneminde buraya gidebilirsiniz. Ancak gitmişken buraya özel bazı etkinliklere de katılayım diyorsanız o zaman seyahatinizi buna göre planlayabilirsiniz. Örneğin Nice’in en büyük etkinliği Karnavalı olsa gerek.

Dünyanın en büyük sokak festivallerinden biri olan Fransız Rivierası etkinliği, kışın unutulmaz bir gösteri ve geçit programı sunmaktadır. Gece ve gündüz gerçekleşen bu dev ve renkli geçit törenleri, dünyanın dört bir yanından gelen 1000'den fazla müzisyen ve dansçı tarafından canlandırılmaktadır.

Şubat ayında gerçekleşen ve 2 hafta süren karnaval, sabaha kadar Nice sokaklarında devam eden partilerle, tarihi yapıların ve deniz manzarasının içinden geçen karnaval alaylarıyla, havai fişeklerle, çiçek savaşlarıyla kendi geleneksel ritüellerini barındıran görsel bir şölen oluyormuş.


Her sene farklı bir karnaval teması belirleniyormuş ama Nice Karnavalının en sevilen geleneklerinden birisi, geçit alayından kalabalığa atılan 100,000 çiçekle yapılan çiçek savaşı oluyormuş. Bu savaşlar karnaval boyunca iki günde bir kez oluyormuş ve katılmak için bilet almanız gerekiyormuş. Karnavalın açılışında karnaval kraliçesi seçiliyor, havai fişekler atılıyor, Nice’in geleneksel lezzeti socca’lar yeniyor ve hava buz gibi de olsa kısa bir süreliğine denize giriliyormuş. Karnavalın geçit alayları şehrin farklı noktalarından başlayıp genellikle Massena Meydanı’nda son buluyormuş.

Klasik karnaval mantığında Hıristiyanlık’taki büyük perhiz öncesi, son kez dilediğince yiyip içmek amacı yatıyormuş. Nice’teki karnavalların ilkinin 1294 yılında gerçekleştiği yazılı kanıtlardan biliniyormuş. Karnavalın resmi bir etkinliğe dönüşmesi ise 1873’ü bulmuş.  

Ulaşım 

Havaalanından şehir merkezine ulaşmak için birkaç seçenek var. Bunlar otobüs, tramvay, tren, helikopter, taksi ve havaalanı servis araçları olarak sayılabilir. Otobüsler aslında en ucuz ve en iyi toplu taşıma seçeneğidir. Ancak  2018  Aralık ayı ortasından itibaren tramvaylar giderek daha kolay bir seçenek haline gelecekmiş. Tramvay 2, Terminal 2'den ve Terminal 1'den hareket ederek Avenue de Californie boyunca (Promenade des Anglais ve deniz kıyısına paralel), Nice şehir merkezinin dış kısmındaki Magnan'a kadar uzanacakmış. 2019 yılında bu hat, şehir merkezine ve eski şehir bölgesine ve nihayetinde de limana kadar uzanacakmış. Böylece, her üç dakikada bir hareket edecek olan Tramvay 2, Nice-Côte d’Azur Havaalanı'na (NCE) giden en iyi toplu taşıma aracı olacakmış.

98 ve 99 numaralı havalimanı ekspres otobüslerinin aksine, bu tramvay ulaşımı havaalanında ek ücrete tabi olmayacak ve ayrıca 74 dakika boyunca başka otobüslere ücretsiz transfer imkanı da bulunan standart ücrete yani 1.50 Euro'ya mal olacakmış. İki havaalanı terminali arasındaki yolculuk da ücretsizmiş.

Otobüsler ise genellikle Nice-Côte d’Azur Havalimanı'na (NCE) en ucuz ve en iyi toplu taşıma seçeneği olarak görülür. Daha az durakta oyalanan Özel ekspres havaalanı otobüsleri 6 Euro ücretle biraz pahalı olurken, normal Ligne d’Azur otobüsleri Alpes-Maritime bölgesindeki herhangi bir varış noktasına sadece 1.50 Euro'ya mal olmaktadır.

Birçok otobüs Terminal 1'in yanındaki ana yolda durmaktadır, ancak yalnızca 98 ve 99 numaralı otobüsler doğrudan Terminal 1 ve 2'de durmaktadır. Terminaller arasında tramvayla seyahat etmek ücretsizdir. Uzak olduğundan yürüyerek gidilmesi önerilmemektedir.

Nice-Côte d’Azur Havalimanı'nda (NCE) tren seferi yoktur. Ancak çoğu Riviera kentine seyahat etmek için istasyona yürüyerek veya otobüsle gitmek en iyisidir. Trenler daha hızlı, daha az kalabalıktır ve geceleri yerel otobüslere göre daha geç saatlerde çalışmaktadır.

Gare SNCF Nice-Saint-Augustin, havaalanına sadece 1,5 km uzaklıktadır ve hemen hemen tüm yerel TER trenleri buradadır. Terminal 1'den 10 dakikalık bir yürüyüşle ya da havaalanının dışındaki ilk tramvay durağından 1,50 Euro'ya bilet alınarak Grand Arenas'tan bir blok ötedeki istasyona ulaşılabilir. En çok önerilen seçenek ise 99 numaralı otobüsle Nice Ville ana tren istasyonuna gitmek ve buradan trenle istenilen yere devam etmektir.


Otobüs Terminalinden şehir merkezine ulaşmak için de terminale çok yakın olan Tramvay durağını bularak şehir merkezine gelebilirsiniz.

Şehir içinde gezmek için her yerde olduğu gibi Petit Train yani küçük trenlerle üstü açık hop on-hop off otobüsler mevcuttur. Sahile yakın hemen Albert Bahçesinin bittiği yerde Petit Train adı verilen turist trenin kalkış noktası mevcuttur. Saat 10.00-19.00 arası yaklaşık 45 dakika boyunca sizi Nice’in turistik noktalarında gezdiren bu trenin ücreti değişmediyse 8 Euro'dur. Eğer vaktiniz kısıtlı veya yürümeyi sevmiyorsanız bunu deneyebilirsiniz. 

Üstü açık otobüsler ise biraz daha pahalı gözüküyor. Bir günlük pass aldığınızda 23 Euro, 2 günlük aldığınızda 26 Euro ödüyorsunuz. 8 farklı dilde audio guide bulundurulan bu otobüsler 12 turistik noktada duruyormuş. Bu otobüslere istediğiniz kadar inip binebiliyormuşsunuz.


Birçok turistik şehirde kullanılan ve Nice’de Belediye müzeleri ve galerileri için geçerli olan müze pass kartı için şu koşullar geçerlidir.24 saatlik tek kart için 10 Euro,  7 günlük tek kart için 20 Euro ve 10 kişiden oluşan gruplarda 24 saat geçerliliğe sahip kart için 8 Euro ödenir.

İklimi

Fransız Rivierası'ndaki korunaklı yapısından dolayı bölgede kışların en ılık geçtiği yer Nice olmaktadır. Gezmek için en ideal dönem Mayıs-Haziran ile Eylül-Ekim aylarıdır. Kışın ise Nice'de nadiren don görülür. Nice bir sahil şehri olduğundan ve birçok kişi deniz tatili yapmak için buraya akın ettiğinden sıcaklığın maksimum olduğu Temmuz ve Ağustos aylarında şehir çok kalabalık olmaktadır. 

Yeme-İçme

Gelmişken deneyebileceğiniz bir Nice lezzeti Socca adındaki mayalanmamış nohut unundan yapılan bir çeşit krep. Ben yemedim ama en iyisini Chez Pipo‘da ya da 2.80 Euro‘ya Lou Pilha Leva adlı yerde yiyebileceğiniz belirtiliyor. 

Salade Niçoise ise Nice’e özgü bir salataymış.19. yüzyılda popüler olmaya başlayan bu salatanın içinde, domates, ançuez, zeytinyağı ve haşlanmış yumurta oluyormuş. 

Moule ise Midye tabağına verilen isim oluyor. Ancak bizim bildiğimiz midye dolmaları gibi içi pirinçle dolu değil sadece midye eti bulunuyormuş.

Boullabaisse'dan Marsilya yazımda bahsetmiştim. Deniz ürünleri yahnisi olarak özetlenecek bu yemeği  Nice’de oldukça güzel yapan yerler mevcutmuş.


Bir İspanyol yemeği olan Paella'yı buradaki deniz ürünleri çok taze ve güzel olduğu için çekinmeden yiyebilirsiniz.

Bunların dışında, komşusu İtalyan mutfağından esinlendiği için deniz mahsüllü makarnaları ve pizzaları da denenebilir.

Rosetti Meydanında bulunan meşhur Fenocchio adındaki dondurmacıdan da dondurmalarınızı alabilirsiniz. 3 ayrı dolap içinde neredeyse 60 farklı dondurma çeşidinin sunulduğu bu dondurmacıya gittiğinizde tavandaki ekrandan dondurmaların nasıl yapıldığına dair bir videoyu da izliyormuşsunuz. Hatta tuvalet ihtiyacınız varsa birşey almasanız bile buranın tuvaletini kullabiliyormuşsunuz. Tavsiye edilen bir diğer dondurmacı Roberto ise yine Vieux Nice’de yer alıyormuş.

Gezelim Görelim

Artık biraz olsun tanıdığımıza göre bu güzel kenti gezmeye başlayabiliriz değil mi!

9 Aralık 2018

Sabahın erken saatinde Marsilya’dan gecikmeli olarak bindiğim otobüs yaklaşık saat 10 civarında Nice Otogarına ulaştı. Pazar sabahı olması nedeniyle ortalık oldukça sakin gözüküyordu. Elimdeki adres tarifine göre önce tramvay durağını bulmam gerekiyordu. Yaşlıca bir kadına sordum, kadın İngilizce bilmiyordu ama tarif etmek için nasıl çırpındı anlatamam. Nasıl oldu bilmiyorum ama nereye gideceğimi anladım ve 3-5 dakika yürüyerek tramvay durağını buldum. Otomatik makinelerden bilet almaya çalıştım. Marsilya’da yaptığım gibi ikili bilet aldım sanıyordum. Ancak benim aldığım bilet meğerse belirli bir süre içinde transfer imkanı veren bir biletmiş. Tabi bunu otobüs otogarına tekrar dönerken tramvaya binince anladım. Yanlış anladığımdan biletsiz binmiş gibi oldum, neyse ki bilet kontrolü olmadı.

Tramvay daha sonra her yerini karış karış gezeceğim çok güzel bir caddeden ve meydanlardan geçti. Tramvayın geçtiği bu ünlü caddenin ismi Avenue Jean Médecin yani Jean Medecin Caddesi oluyor. 

Jean Medecin Caddesi- Avenue Jean Médecin

Nice’nin bu en büyük caddesi günün hemen her saatinde hareketli ve kalabalık gözüküyor. Nice’in meşhur alışveriş caddesinde pek çok ünlü markaya ait mağazalar, butikler, restoranlar ve cafeler bulunuyor. Dünya jet sosyetesinin tatilini geçirdiği böyle bir şehirde fiyatlar da o kadar uçuk gelmedi bana. Alışveriş tutkunları, hem lüks hem de birçok büyük şehirdekine göre daha uygun fiyatlı bu ürünleri bu caddede bir arada bulabilirler. Sırt çantasıyla geldiğimden benim alışveriş yapma imkanım olamaz, zaten bütçem de elvermez!


Avenue Jean Médecin Nice’de kaldığım sürede çok kullandığım bir cadde oldu. Çünkü kaldığım hotel bu caddeye çok yakındı ve kaybolduğumda adeta bana kutup yıldızı gibi oldu.


Tramvaydan indiğim duraktan 5-10 dakika yürüyerek çok merkezi konumda olan hostelimi buldum. Hotel Ozz by Happyculture adındaki bu hostelden çok memnun kaldım. Sadece bir gece için 16,20 Euro ödediğim hostelin kahvaltı servisi vardı. Gittiğim saat check-in için daha çok erken bir saat olduğundan önce çantamı bagaj odasına bıraktım. Kahvaltı hakkım yoktu ama çay kahve içebileceğim söylendi. Burada sıcak süt olduğunu keşfettim ve çok lezzetli olan bu sütü burada kaldığım sürece bardak bardak tükettim.

Sonra kendimi sokaklara attım ve Jean Medecin Caddesi boyunca yürüyerek önce tramvayla gelirken gördüğüm yerlere gitmek istedim. İlk gezdiğim yer kaldığım hostele çok yakın konumda olan Notre Dame Bazilikası oldu.

Notre Dame de Nice Bazilikası-Basilique Notre Dame de Nice 

Louis Lenormand tarafından tasarlanan ve 1864-1868 yılları arasında inşa edilen Notre Dame de Nice Bazilikası, Roma Katolik tarzındadır ve görkemli yeni gotik mimarisi ile ön plana çıkmaktadır. Nice'deki en büyük kilisedir ancak katedral değildir.


Bazilikanın en belirgin özellikleri, doğu cephesine hakim olan 65 metre yüksekliğindeki iki kulesi ile Mary'nin Göğe Kabulünü (the Assumption of Mary) betimleyen geniş bir gül penceresidir.


Kilisenin içine de girdim ve Pazar günü olması nedeniyle ayine gelen insanlarla dolu olduğunu gördüm. Çok değişik bir ortamı yok, bildiğiniz kilise işte! Tekrar yola revan oldum ve çok gitmeden muhteşem bir meydana çıkıverdim.

Massena Meydanı- Place Massena

Nice‘nin en ünlü ve turistik meydanı olan Massena Meydanı (Place Massena) etrafını çevreleyen neoklasik mimari tarzındaki restoranları, cafeleri, mağazaları ile Nice’de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Bu meydan, adeta Nice'in atan kalbidir.


Place Massena, rengarenk bir meydan! Portakal ve limon tonları, çoğu zaman açık ve çok mavi olan gökyüzü ile harika bir tezat oluşturuyor. Massena Meydanı, siyah beyaz yer karoları kullanılan, akşamları rengarenk aydınlatılan, ikonik oturan adam heykelleri ile süslü, Apollon’un dev bir heykeli ile etrafında gezegenlerin olduğu Fontaine du Soleil adlı çeşmenin bulunduğu, sokak sanatçılarının canlı performanslar sergilediği, etrafı cafe ve restoranlarla dolu muhteşem bir meydandır. Şehirdeki en çarpıcı Neoklasik yapıların bulunduğu, İtalyan mimarisinin etkileyici kırmızı hardal binalarının çevrelediği bölgelerden birisidir.


Eski Kentin en büyük ana meydanı olan Place Masséna, Andre Massena’nın adını almıştır. Fransız Devrimi ve Napolyon Savaşları sırasında askeri bir komutan olan Massena, Napolyon'un görevlendirdiği imparatorluğun on sekiz mareşalinden birisidir. Place Massena'nın tarihi geçmişi 19. yüzyılın ilk yarısına kadar uzanıyor. Paillon Nehrinin üzeri kapatılmadan önce, eski şehir ile modern şehir arasındaki tek uygun yol buradaki Pont-Neuf olup 1824'te Meydan iki bölüme (Kuzey ve Güney) ayrılmıştır.


Meydan aynı zamanda eski belediye kumarhanesinin bulunduğu yermiş. İnşa edildikten sonra meydanın geri kalan kısmına uyuşmadığı şeklindeki mimari ve estetik gerekçelerle 1979'da Masséna Casino'su yıkılmış. Böylece Place Masséna daha geniş ve daha az yoğun hale gelmiş. Bununla birlikte, meydanın mevcut görünüm ve düzenini alması ancak son yıllarda gerçekleşmiş. Çünkü yapımından günümüze kadar uzun yıllar süren bir restorasyon ve yenilenme süreci geçirmiş.


Akşam olup hava kararınca, İspanyol sanatçısı Jaume Plensa’nın “Conversation a Nice” isimli çalışması ile tasarlanan ve kıtalarla farklı topluluklar arasındaki iletişimi temsil eden 7 heykel farklı renklerle aydınlatılmaktadır. Özellikle rengarenk ışıklandırılan Jaume Plensa‘nın oturur vaziyetteki insan figürleri meydana ilgi çekici ve hareketli bir hava katıyor. Adeta bir peri masalına adım atmış gibi oluyorsunuz ve bu ışıklardan oldukça etkileniyorsunuz.


Meydanın ortasındaki Çeşme ise, Yunan mitolojisinden bir hikaye anlatıyor. Çeşmenin ortasında 7 metre yüksekliğindeki güneş ve ışık tanrısı olan Apollon’un heykeli, bu güneşli şehir için biçilmiş kaftan olmuş. Gerçi 2007 yıllarında bu heykel ahlaka ve estetik değerlere uygun olmadığı düşünülerek başka yere taşınmış ama sonuçta ait olduğu yere dönmüş. Çeşme, fotoğraf çekmek ve manzarayı seyretmek için popüler bir yer haline gelmiş. Etrafı her daim kalabalık olan bu çeşmenin insansız fotoğrafını çekmek hayal olsa gerek!


Akşam dönerken çektiğim renkli ışıkların yansıdığı hali ise bir başka güzel.


Son tramvay hattının inşasından sonra burası araç trafiğine kapatılmış ve meydan yayalara kalmış. Böylece Massena Meydanı gerçek bir Akdeniz meydanı olma statüsünü geri kazanmış. Yıllar geçtikçe dikdörtgen biçimli kavşak yerine palmiye ağaçları ve çam ağaçlarıyla kaplanan Meydan, yapıldığından beri, her zaman büyük halk etkinliklerinin merkezi olmuş. Konserler için ve özellikle yaz festivallerinde, Şubat ayındaki Corso Carnavaneque (karnaval geçit töreni) etkinliğinde, 14 Temmuz askeri alayı (Bastille Günü) geçişinde veya diğer geleneksel kutlamalar ve ziyafetler için kullanılıyormuş. Gittiğim dönem Noel zamanı olduğundan Meydanda büyük bir dönme dolabın ve bir sürü oyuncakların bulunduğu Noel Köyü adında büyük bir lunapark çalışıyordu.


Place Masséna, Promenade des Anglais, eski şehir, şehir merkezi ve Albert I Bahçesi'ne (Jardin Albert Ier) iki dakikalık yürüme mesafesinde ve ayrıca, şehrin ana caddelerinin bir kısmının arasında büyük bir kavşak noktası olma özelliğinde. Bu önemli caddelerin Jean Médecin Caddesi, Félix Faure Caddesi, Jean Jaurès Bulvarı, de Verdun Caddesi ve Gioffredo Sokağı olduğunu da belirterek buradan ayrılalım.

Caddede bir süre daha yürüdükten sonra açık bulduğum bir büfeden 10 Euro ödeyerek 3 magnet aldım. Niye bu kadar acele ettim bilemiyorum, sonra Eski Şehirde envai çeşit ürünü görme şansı bulacaktım. Gerçi fiyatları hiç farklı değildi.


Bu Caddenin biraz daha ilerisinde Garibaldi Meydanı bulunuyor ve tramvayla gelirken görme şansım olmuştu. Ancak fotoğraf çekmek için bir daha gidemedim ve bir internet fotoğrafı eklemek zorunda kaldım.

Garibaldi Meydanı-Place Garibaldi

Place Garibaldi, mimarisi ve tarihi ile de dikkat çekiyor. İtalya'nın birleşmesinin kahramanı Giuseppe Garibaldi'nin (Piedmont-Sardinia Krallığı'na tekrar dahil edilmeden önce, Nice'in Napolyon İmparatorluğu'nun bir parçası olduğu 1807 yılında Nice'de doğdu) adını almıştır. Meydan 18. yüzyılın sonunda inşa edilmiş. Nice şehrine girişin yapıldığı ve Torino'ya giden yolun sonu olarak görüldüğü bir meydandır. 1780-1870 (Plaça Pairoulièra, Place de la République, Place Napoléon, Place d'Armes, Place Saint-Augustin, Piazza Vittorio) ve en sonunda Eylül 1870'de Place Garibaldi ismini aldı.


Meydanın merkezinde, Nice ile İtalya arasındaki birliğin lehine olan bir Garibaldi heykeli duruyor. Bölgenin yeni tramvay hattını barındıracak şekilde yeniden yapılanması sonucunda meydanın tamamı çoğunlukla yayalara bırakılmıştır. 

Nice tramvayının çalıştırılmasından bu yana Place Garibaldi yaya bölgesidir. Vieux Nice (eski şehir) ile şehir merkezi arasındaki kavşaktır. Place Garibaldi, Nice'in doğu bölgelerine, Port Lympia'ya (Lympia Limanı) ve TNL ticaret merkezine yakındır. Bu meydan aynı zamanda birçok önemli caddenin de birleşiminden oluşuyor. Bunlar Jean-Jaurès Bulvarı, de la République Caddesi, Cassini Sokağı ve Catherine-Ségurane Sokağıdır.

Eğer Cote d’Azur seyahatiniz boyunca, Cours Saleya’daki antika pazarını kaçırırsanız, belki her ayın üçüncü cumartesi günü Garibaldi Meydanı‘nda kurulan diğer antika pazarını yakalayabilirsiniz. 

Jean Médecin Caddesi boyunca biraz daha yürüyüp sağda gördüğüm merdivenlerden indim ve Eski Şehrin içine daldım.


Eski Nice -Vieux Nice 

Vieux Nice, yani “Eski Nice” şehrin kale altındaki eski ve tarihi bölgesine verilen isimdir. Nice’in eski tarihi bölgesi olan Vieux Nice’de sevimli tarihi binaları, Arnavut kaldırımlı daracık ve hareketli sokakları, pastel tonlarındaki evleri, yerel cafeleri, restoranları, pastaneleri, dondurmacıları, hediyelik eşya dükkanlarını, mağazaları, küçük meydanları görüyorsunuz.


Akdeniz sayfiye bölgelerinde göreceğiniz gibi pencerelerinde ve balkonlarındaki envai çeşit ve renkteki bitkileriyle, Fransız tarzı balkon ve pencereleriyle, eşsiz mimarileri olan binalarıyla, aromatik kokularıyla adeta bir masal diyarına gitmişcesine sizi hayran bırakıyor. Burası turistler tarafından çok büyük ilgi görüyormuş.


Eski Şehrin daracık sokaklarında avare avare gezmeye başladım. Bir süre böyle gezdikten sonra bir kilisenin bulunduğu küçük bir meydana geldim.


Rosetti Meydanı-Place Rossetti

Place Rossetti, gece gündüz güzel vakit geçirebileceğiniz Nice’in ünlü meydanları arasında yer alıyor. Tamamen araç trafiğine kapalı ve yayalaştırılmış olan bu meydan Eski Kentin tam kalbinde yer almaktadır. Meydanı çevreleyen kırmızı ve koyu sarı renkteki tipik binaları, Sainte-Réparate Katedrali ve merkezdeki çeşme ile Rossetti Meydanı Eski Kentte mutlaka görülmesi gereken bir yer. Gün geçtikçe, meydan geleneksel restoranların terasları ve en iyi dondurma üreticileri tarafından işgal ediliyormuş.
 

Gece, turistlerin ve gençlerin müziğin küçük meydanın duvarlarında yankılandığı meydana akın etmesiyle bu çevre köklü bir şekilde değişiyormuş. Sokak sanatçılarının gösterileri ve farklı müzik etkinliklerinin yapıldığı Place Rossetti, turistler için ilgi çekici bir atmosfere bürünüyormuş. Meydanın gece aydınlatması, gerçekten buraya büyülü bir görünüm veriyor. Place Rossetti eski şehir merkezinde, Jesus, Rossetti, Mascoïnat caddeleri ve Pont-vieux (eski köprü) arasında bulunuyor.

Tabi kilisenin kapısını açık görünce buraya girmeden de olmayacaktı.

Sainte-Réparate Katedrali- Cathedral of Saint Reparata

Burası yapımına 1650 yılında başlanıp 1685 yılında tamamlanan bir Roma Katolik Katedralidir. Nice Piskoposluğu da buradaymış. Hem iç kısmı hem dış kısmı Barok mimarisi tarzında yapılan Katedralde 10 şapel bulunmaktaymış.


Çok ışıltılı olan iç kısmını da gezdikten sonra Eski Şehir keşif gezime devam ettim.Böyle gezerken bir diğer meydana çıkıverdim.


Palais Meydanı-Place du Palais

Adından da anlaşılacağı gibi, Place du Palais, Nice'in Palais de la Justice’inin yani Hukuk mahkemelerinin bulunduğu yerdir.


Bu meydanda, aynı zamanda Adalet Bakanlığına ait olan Palais Rusca da vardır. Burası da üst mahkeme heyetinin toplantı mekanıymış.


1890-1892 yılları arasında eski Dominik manastırı yerine inşa edilmiş olan Adalet Sarayı (le Palais de Justice) ise sütunların kullanıldığı geleneksel prensiplere göre ve muhteşem Neoklasik tarzda merdivenlerle inşa edilmiştir.


Meydanda şehir saatinin bulunması da dikkat çekiyor. Günümüzde, Place du Palais gece gündüz canlı bir yerdir. Genellikle genç gruplar, Palais de la Justice binasının önündeki basamaklarda takılır ve buluşurlarmış. Konserler, filmler ve diğer büyük kamu etkinlikleri de bu alanda sık sık yapılırmış. Meydan, Cours Saleya ve Place Masséna arasında tam ortada yer almaktadır. Bunu yazıyorum çünkü artık meşhur Cours Saleya’ya gitme zamanımız geldi!

Çiçek Pazarı- Cours Saleya

Cours Saleya, Quai des États-Unis'e paralel bir konumda ve lokasyon olarak Old Town’un tam göbeğinde bulunmaktadır. Rengarenk panjurlu ve sevimli balkonları olan evlerin çevrelediği semt pazarı Cours Saleya şehrin kalbinin attığı yer. Diyeceksiniz ki sende her yere şehrin kalbi yazıyorsun. Burası böyle bir şehir ve o kadar çok havalı noktası var ki hiçbirini bir diğerine üstün göremiyorsunuz.




Günlük çiçek pazarının kurulduğu bu meydan muhtemelen kentin en geleneksel meydanıdır. Geçmişte, burası üst sınıflara aitmiş. Cours Saleya ayrıca Palais des Rois Sardes'e (Sardunya Kralları Sarayı) yani Savoy Dükleri Sarayına da açılmaktadır. Günümüzde Saray sadece her yıl Eylül ayının hafta sonu olan "Miras Günleri" vesilesiyle ziyarete açıktır.


Rengarenk ve eğlenceli atmosferi ile turistleri kendine çekmeyi başaran dünyaca ünlü Çiçek Pazarında (Cours Saleya), her Salı-Pazar arası birbirinden güzel çiçeklerin yanı sıra meyve-sebze, hediyelik eşya, yerel yiyecekler gibi farklı ürünler de satılıyor. Her Pazartesi ise “Brocante” adında bir bit pazarı kuruluyor. Akdenizli olmanın getirdiği bir şey olsa gerek bu Pazarda da mutlaka pazarlık yapmak gerekiyor. Hafta içi 17.30’a kadar, hafta sonu 13.30’a kadar ziyaret edebilirsiniz. Yeme-içme ürünlerinin satıldığı standlar günün sabah saatlerinde açık oluyormuş ve antika pazarı da 16.00’ya kadar devam ediyormuş.


Yazları ise akşam 18.00’den itibaren, yerel sanatçıların el yapımı ürünlerinin satıldığı ve adeta bir festival havasının yaşandığı Yaz Gecesi El Sanatları Pazarı kuruluyormuş. 

Pazarın etrafında alışveriş yapanların dinleneceği ve yiyip içeceği cafeler, restoranlar, pastaneler, dondurmacılar ve açık tezgahlar da bulunuyor.


Buraya da şöyle bir baktıktan sonra artık sokak aralarından gördüğüm güzel mavi denize kavuşma vakti gelmiştir.

İngiliz Gezinti Yolu-Promenade des Anglais

Promenade des Anglais "İngiliz Gezinti Yolu", Nice'de, Akdeniz'in bir körfezi olan Baie des Anges yani "Melekler Körfezi" boyunca uzanan bir gezinti yeridir. Nice daha kentleşmeden önce, Nice'deki bu sahil, ıssız ve büyük çakıl taşlarıyla dolu bir sahil şeridiymiş. Nice’deki ilk evler denizden uzakta ve daha yüksek bir zemine yapılmış. Çünkü 18. yüzyılda Nice'e gelen varlıklı turistler buraya plaj için gelmiyorlarmış. Onlar buraya sadece daha ılıman bir kış havası olduğu için geliyorlarmış. Denize yakın bölgelerde ise Nice'in liman işçileri ve balıkçıların evleri varmış.


18. yüzyılın ikinci yarısında, birçok varlıklı İngiliz kışı Nice'de geçirerek sahil boyunca panoramanın tadını çıkarmış. Bu dönemde Kuzeydeki şehir ve ülkelerde sert bir kış yaşandığından buralardan birçok dilenci ve fakir insan Nice'e sökün etmiş. Bunun üzerine zengin İngilizlerin bazıları onlara faydalı bir proje önermiş. Bu projeye göre bu insanlar para kazanmak için sahil boyunca bir gezi yolunun (chemin de promenade) inşasında çalışacaklarmış.


Nice şehri, varlıklı kişilerin keyifli bir gezinti yapabilmesi için bu konuya daha fazla önem vermiş ve çalışmanın kapsamını büyük ölçüde arttırmış. Gezinti Yolu ilk önce Niçois tarafından kendi lehçeleri Nissart'ta bulunan Camin dei Anglès (İngiliz Yolu) olarak adlandırılmış. Nice’in 1860’da Fransa’ya ilhak edilmesinden sonra, eski Nissart ismi Fransızca tercümesi ile değiştirilmiş ve La Promenade des Anglais olarak yeniden düzenlenmiş.


Nice’in popüler gezi yolu olan Promenade des Anglais (İngiliz Gezinti Yolu), sıra sıra palmiyelerin yol kenarına dizildiği bir sahil yolu aslında. Ancak burası güzel bir yolun ötesine geçmiş. Kum plajlarında ister güneşlenip ister denize girebileceğiniz, banklarda oturup denizi ve manzarayı seyredebileceğiniz, deniz tarafında beach clubların yolun diğer tarafında ise otellerin, restoranların, cafelerin bulunduğu çok renkli ve alabildiğine büyük bir alanı kapsıyor.


Eğer yaz aylarında buradaysanız Nice’in azur mavisi billur gibi sularının keyfini çıkarabilirsiniz. Bunun için Promenade des Anglais sahil şeridi boyunca sıralanan ve 8-10 Euro civarında olan özel beach işletmelerinden birini seçebilirsiniz. Fiyata şezlong, şemsiye, yüzerken eşyalarınızı bırakacağınız kilitli dolap gibi hizmetler de dahil oluyormuş. Ülkemizdeki beach işletmeleri gibi içeride yediğiniz içtiğinizi bir güzel kazıklanarak ödüyorsunuz. Halkı genellikle Sporting Plage, Castel Beach veya çocukluysanız Ruhl’u tercih ediyormuş.


Beach clublar da takılmak istemezseniz şehrin yerelleri gibi havlunuzu şemsiyenizi getirerek ücretsiz halk plajı bölümünden de denize girebilirsiniz. Aralık ayında olmamıza rağmen burada denize giren birkaç kişiyi görünce şaşkınlıktan gözlerim yuvalarından fırladı.


Yazları turistler yüzünden denize giremeyen yerel halk soğukta da girmeye kendini alıştırmış herhalde! Özellikle akşamüstü burada oturup güneşin batışını izlemek muhteşem oluyor. Mevsimlerden yazsa, gün boyunca denize girin, kokteylinizi, şarabınızı, kahvenizi, çayınızı neyi seviyorsanız alın, bir şezlonga uzanın, batan güneşle birlikte hülyalara dalın!


Sahil şeridi boyunca mimarisi son derece gözalıcı yapılar sıralanmış. Bunların arasında pembe kubbeli, zarif mimarili, 1920’lerden kalma nostaljisi ile 5 yıldızlı Hotel Negresco’nun yeri apayrı. Bu sahil şeridinde ayrıca eğer merakınız var ise Hard Rock Cafe de bulunuyor.


Plaja inip özlediğim deniz havasını içime çektikten sonra kaleye doğru yol boyunca yürümeye başladım. Önce bütün turistik yerlerde olan “I love Nice” yazısının bulunduğu yüksek bir gözlem platformuna geldim. Her turistin yaptığını yapıp önce bu platformdan denize doğru fotoğrafımı çektim.


Sonra da her daim kalabalık olan bu yazının önünde fotoğrafımı çektim.


Sonra yola devam ederek geldiğim taraftan gözükmeyen Liman tarafına doğru yürüdüm.


Önce Kalenin kayalıklarının eteğinde bulunan dev bir anıt gördüm. Monument Aux Morts yani Ölüler Anıtı olarak çevirebileceğimiz bu Anıt, 1928’de I. Dünya Savaşı’nda ölen 4.000 Nice’linin onuruna yapılmış bir Savaş Anıtıdır. Tepedeki eski taş ocağının kenarları kırılarak anıt buraya yerleştirilmiş. 32 metre yüksekliğindeki Anıt Fransa’daki en büyük askeri anıt mezarlardan birisiymiş.


2016’da yaşanan acı terör saldırısı sonrasında birçok sivil hayatını kaybetmiş ve bunların arasında çocuklar da varmış. Saldırının yaşandığı alanda ve onun tam karşısındaki park alanında terörde hayatını kaybedenler için anlamlı bir yer ayrılmış. Buraya insanlar notlar, oyuncak ayılar ve diğer birçok küçük eşyalar bırakıyormuş. Sağ tarafımda Marinayı seyretmeye başladım. 


Marinaya doğru yol boyunca bit pazarı kurulmuştu. Ama lafın gelişi bit pazarı, neler yoktu ki, gerçek kürkler, antikalar, eski-yeni kıyafetler, ayakkabılar, süs eşyaları, eski plaklar, kitaplar ve daha neler neler! Bakmak neyse de hiçbir şey almayacağım diye kendime telkin etmeme karşın 3 Euro ödeyerek Zara marka çok güzel bir hırka aldım. Yapacak bir şey yok tüm seyahat boyunca artık bu ağırlığı sırtımda taşıyacağım!


Kayaların altında bir de kime ait olduğunu bilemediğim bir heykel vardı.


Bu tarafta da oturmak ve güneşlenmek üzere platformlar yapılmıştı.


Geri dönmeye başladım ve artık ışığı arkama alınca harika fotoğraflar çektim. Bir banka oturup uzun süre denizi ve çevreyi seyrettim.


Yazıyı da nasıl olduysa boş buldum ve hemen çektim.


Caddedeki denize bakan cafe ve restoranlar da çok keyifli olmalı.


Şöyle bir caddede siz de yürümek istemez miydiniz!


Tekrar Eski Şehir bölgesine dönecekken sahilde gördüğüm Galerie de la Marine adındaki bir Müzede bulunan modern sanat sergisini gezdim. Modern sanattan pek hoşlandığım söylenemez. Yine de fikir olsun iki fotoğraf size göstereyim.



Caddeyi bir de bu açıdan görelim.


Eski Şehrin iç kısmında gezerken Opera binasına rastladım.

Nice Operası - Opéra de Nice

Tarihi Nice bölgesi ayrıca Opéra de Nice'e de ev sahipliği yapmaktadır. 19. Yüzyıl sonunda, Kral Charles Félix'in Maccarani Tiyatrosu'nun yerine François Aune’ın yaptığı tasarımla inşa edilmiştir. Bugün burası halka açık ve düzenli bir performans sergileniyor. Sokaklar çok dar ve binalar da çok büyük olunca kadraja almakta zorlanıyorum.


Yapının içi ve dışı ayrı güzel olduğu için sadece dışardan bakmakla yetinmeyin içine de girip o büyülü atmosferi yaşayabilirsiniz. Benim zamanım olmadığından maalesef bunu yapamadım.


Buradan biraz ileride Divo Francisco A Paula Charitas Church adında bir kilise gördüm ve açık kapısından içeriye de şöyle bir baktım.



Fazla içlere dalmadan tekrar deniz kenarına döndüm. Sahil Yolunda bir de iki ayağı havada olan büyük metal bir sandalye yapmışlar. Çok ilginç gözüküyor değil mi!


Bunun ne heykeli olduğunu anlamadım ve araştırdığımda da birşey bulamadım.


Bu yol üzerindeki binaların hepsi muhteşem gözüküyor. Otellerin fiyatı da muhteşem olmalı!



Biraz yürüyünce tüm ihtişamıyla Negresco Oteli gördüm.


Negresco Oteli-Hotel Negresco

Tarihi Negresco Oteli, Promenades des Anglais’deki en zarif ve en görkemli yapı. Promenade des Anglais'teki Hotel Negresco, 1912'de saray otelini inşa eden Henri Negresco'nun (1868–1920) ismini almıştır. Negresco 1913'te ilk kez açıldığında ön cephesi açıldığı zamanın koşullarına uygun olarak Akdeniz’i arkaya alacak şekilde ters tarafa yapılmış.


Otel, bembeyaz dış cephesi, toz pembe ve su yeşili kullanılan kubbeleri ile peri masallarına yakışır güzellikte bir yer olmuş. Negresco’nun sahibi Madame Augier, vasiyetinde Negresco’nun tüm kazancının evsizler, sokak hayvanları ve hayvan hakları için kurulmuş bir derneğe bağışlanmasını istemiş. Zaten otelde birçok lüks otelin aksine evcil hayvanınızla konaklama şansınız da var, hatta insanları buna teşvik edebilmek adına odaların bazıları hayvanların da içinde konaklayabileceği şekilde düzenlenmiş.


Negresco, Orson Welles’ten, Pablo Picasso’ya, Salvador Dali’den Michael Jackson’a kadar birçok ünlünün kalmayı tercih ettiği oldukça pahalı bir otel. Otelin dışındaki heykellerin yanı sıra özellikle loby bölümü boydan boya inanılmaz sanat eserleriyle dolu küçük bir sanat galerisi havasındadır.


Burada konaklamasanız bile, cafesinde veya ünlü kokteyl barında bir şeyler içebilir, günbatımını izleyebilir, dj performansları ve 1920’lerin canlı caz müziğini izleyebilirsiniz. Barının imza kokteyli olan Royal Negresco’nun içinde, şampanya, kiraz ve ahududu suyu varmış.


Akşam hava kararınca tekrar buraya geldim ve Loby kısmına şöyle bir bakmak istedim. Kapıdaki şık görevliler içeriye girmemem koşuluyla sadece resepsiyon salonuna bakmama izin verdiler.




Dış taraftaki süslemeler de oldukça ilgi çekiciydi.


Negresco Hotelinin yan tarafında da yine muhteşem mimarisiyle Massena Müzesi bulunuyordu.

MASSENA MÜZESİ- MUSÉE MASSÉNA

Tarihi Anıtlar envanterinde listelenen Villa Masséna, 19. yüzyılda Nice tarihinin sergilendiği, Promenade des Anglais'te ağaçlarla çevrili bir ortamda adeta mimari bir mücevherdir. 1921 yılında açılan ve görkemli mimarisi ile dikkat çeken Massena Müzesi, tarihi nesneleri, resimleri ve afişleri bünyesinde bulunduruyor.


Sanat ve tarih meraklıları için ideal olan ve Nice’in yerel tarihi hakkında bilgi edinebileceğiniz Müze ziyaretinde ilk kış ziyaretçilerinin geldiği 18. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ilk on yıllarına kadar süren Nice'in altın çağına ilişkin koleksiyonlar görülüyor. Salı günleri hariç saat 10.00-18.00 arası açık olan Müzeye giriş ücretlidir. Rehberli turlar yapılmaktadır.


Nice ve çevresi, 18. yüzyılda, birçok Avrupalı aristokrat ailenin yaşadığı yerler arasındaymış. Bu nedenle de Cote d’Azur hattı bu aristokrat ailelerin şık malikaneleriyle dolu bir yer olmuş. Özellikle Nice’teki Boulevard de Cimiez, bu evlerin sıralandığı yerlerden birisiymiş. Bugün artık iki güzel sanat müzesi olan Musée Masséna ve Musée des Beaux Arts merkezde bulunan en güzel malikaneler arasında gösteriliyor. Burayı gezemesem de en azından bu güzel binayı görmüş oldum. Sahilden önce hostel tarafına yürüdüm ve buraya çok yakın olan Nice Tren Garına gittim.


Nice Tren Garı-Gare de Nice-Ville

1867 yılında açılan Tren Garı mimar Louis Bouchot tarafından tasarlanmış ve 13. Louis stilinde yapılmış. Yapıda Arles taş heykelciliği kullanılmış ve çatısı da dövme çelik plakalarla inşa edilmiş. Oldukça hoş gözüken bir binası var.


Buradan yön tabelalarını izleyerek Ortodoks Katedraline gitmek istedim. Epeyce yürüdüm ve yanılmış olabileceğim endişesiyle birilerine sormaya başladım. Ancak hayret edilecek bir şey kimse böyle bir katedralin varlığından bile haberi yok. En sonunda adamın biri bana güzelce tarif etti ve bu şekilde kolayca bulmuş oldum.



Aziz Nikolas Rus Ortodoks Katedrali- Cathedrale Orthodoxe Saint Nicholas

Moskova Patrikhanesine bağlı olan ve mimari yapısı Moskova’daki St. Basil’s Katedraline benzeyen Aziz Nikolas Rus Ortodoks Katedrali (Cathedrale Orthodoxe Saint Nicholas), Batı Avrupa’nın en büyük Ortodoks katedrali sayılıyor. Nice’e ulaşan tren yolunun tamamlanmasıyla 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra Rus soyluları da Nice’e gelmeye başlamış ve burayı çok beğenmişler. Ardından çeşitli anlaşmalar yapılmış ve katedralin yerine karar verilmiş. Rus Çarı II. Nicholas’ın bağışlarıyla 1912 yılında Katedral tamamlanmış. Mülkiyetiyle ilgili uzun yıllar süren anlaşmazlıklar yaşanmış ve en sonunda Fransa’nın en yüksek mahkemesi olan the Court of Cassation mülkiyetin Rusya’ya ait olduğu kararını vermiş.


Katedralin farklı boyutlardaki kuleleri ve kulelerinin tepesinde yer alan kubbeleri ile ilginç bir mimariye sahip. Moskova’ya gitmeden meşhur St. Basil’s Katedralini görmüş kadar oluyorsunuz. Daha onu göremedim ama umarım gidip görmek kısmet olur.

Katedralin içine girdim ama sanırım içeride fotoğraf çekmek yasak olduğundan elimde hiçbir kare yok ve nasıl olduğunu da hatırlamıyorum.

Hava karardıktan sonra da hem sahilde hem de Eski Şehirde gezmeye devam ettim.

Vieux Nice tarafına doğru giderken görülmeye değer bir tarihi kilise daha karşıma çıktı. Adı Église Saint-Martin-Saint-Augustin olan bu kilisenin özellikle içi güzelmiş. 1837 yılında yapılmış olan bu kiliseyi de görmenizi öneririm.

Sahil yolunun ortasına Amerika’daki Özgürlük Heykelinin küçük bir replikası olan bir Statue of Liberty dikilmiş.


Palais de la Préfecture (Palace of the Dukes of Savoy) ışıklandırılmış bir şekilde muhteşem gözüküyordu. 17. yüzyılda Savoy Dükleri'nin Sarayı olan bu yapı, Fransız Devrimi sırasında bir hastane yapılmış. Nice'in 1860'ta Fransa’ya dahil olmasından sonra şehrin idari binası olan bu yapı birkaç kez yenilenmiş.


Jean Medecin Caddesinde geri dönerken gözüme Monoprix adında büyük bir market çarptı ve halen açık olan markete girerek birkaç şey alıverdim. Bu market Fransa geneline göre uygun fiyatları olan bir market ve hemen hemen her çeşit ihtiyacınızı buradan karşılayabiliyorsunuz. Marsilya’dan alamadığım sabunları bile buradan almış oldum. 

Yukarıda gezdiğimi belirttiğim yerlerin bir noktasında hostele giderek oda kartımı almış ve eşyalarımı da odaya bırakmıştım. Yorgun bir gezi savaşçısı olarak odama gidip biraz dinlenmeye ve ertesi gün için enerji depolamaya çalıştım.

10 Aralık 2018

Sabah erkenden kalkıp hostelin güzel kahvaltısını aldım. Birkaç seçenekli şekilde hazırlayıp tepsiyle diziyorlar. Siz de isteğinize göre alıp adınızı yazdırıyorsunuz. İçecekleri zaten gün boyu istediğiniz kadar alabiliyorsunuz. Çayımla kahvaltımı yaptıktan sonra yine sıcak sütümü içmeyi ihmal etmedim. Artık yola koyulabilirim.


Hostelin çevresindeki binalar da çok güzel ve ağzım açık aval aval bunları seyrederek caddede yürümeye başladım. Bugün Pazartesi yani iş günüydü. Buradaki vitrinler de çok güzel dizayn edilmiş.


Massena Meydanından sol taraftaki caddeye doğru yürüdüm. Burada boş olan kocaman bir paten alanı vardı.


Yaşasın, sabahın erken saati olunca Massena Meydanındaki çeşmenin boş fotoğrafını çekebildim.


Eski Şehirde sokaklar henüz ıssız ve sakindi.


Pazartesi günü olduğundan antika pazarı da burada yerini almıştı.Satıcılar tezgahlarını daha yeni yeni kuruyordu. 



Hedefim Kaleye çıkarak şehri tepeden seyretmekti. Bu saatte asansör henüz çalışmaya başlamadığından mecburen merdivenleri tırmanmaya başladım.


Nice Kalesi-Colline de Chateau

Tırmanış biraz yorucu olsa da Nice’in büyüleyici şehir manzarasını kuşbakışı izlemek hatta gün batımına şahit olmak için burası Nice’in en güzel noktası olarak kabul ediliyor. Akdenizin masmavi suları, sahil şeridi ve Nice şehrinin tüm güzellikleri ayaklarınızın altına seriliyor. Eski Nice‘de kayalıklar üzerine savunma amaçlı inşa edilmiş olan Colline du Chateau (Castle Hill), günümüzde sadece şehri panoramik olarak seyredebileceğiniz bir yer olarak kullanılmaktadır.


1543 yılında Barbaros Hayrettin Paşa önderliğindeki Türk ve Fransız donanması Nice şehrini ele geçirdiğinde Nice halkı bu kalede çetin bir mücadele vermiş ama yine de Nice’i kuşatılmaktan kurtaramamışlar. Şu an ise sadece manzara tepesi olarak kullanılıyor. Kaleye ister merdivenleri tırmanarak yokuş yukarı isterseniz de asansörle çıkabiliyorsunuz. Kalenin parkında bir şeyler yiyip içebileceğiniz bir cafe de var. Kaleye çıkmak için en kolay yol, öğleden sonra 4’e kadar açık olan ve ücretsiz hizmet veren asansörü kullanmak.


Önce Bellanda Kulesinin olduğu büyük bir seyir terasına geldim. Şehre bakan etkileyici bu kule, Nice’i kırmızı kiremitli çatıları üzerinden en iyi şekilde görmek, deniz manzarası ve panorama için ideal bir yer. Özellikle gün batımları buradan çok güzel seyrediliyormuş. Ancak benim gün batımını izlemek için zamanım olmayacak. Buraya çıkmak için merdivenleri çıkmanız gerekiyor ama plaj ve denizin manzarası kesinlikle buna değecektir.


Kale bölgesi eski zamanlardan beri hep işgal edilegelmiş. Arkeolojik kazılar, burada Kelt ve Roma kalıntılarını ortaya çıkarmış. Daha sonra da 1706'da XIV. Louis tarafından yağmalanarak bir Ortaçağ kalesi yapılmış. Bu dönemlerden geriye yalnızca 16. yüzyıldaki Tour Bellanda kalıntıları kalmış.


Buradan sonra da merdivenleri tırmanmaya devam ettim ve en tepede muhteşem bir parka adım attım. Bu yükseklikten şahane Marina fotoğrafları çektim.


Deniz seviyesinden 92 metre yükseklikte olması nedeniyle Vieux Nice'deki en yüksek rakımlı yer olan ve Kale Tepesi (Colline du Chateau) olarak da anılan Kale Parkı (Parc du Chateau), aynı zamanda eski Chateau de Nice kalıntılarının bulunduğu yer. Parkın turistlerin görmesi önerilen yalnızca bu kalıntıların görüleceği iç kısmı değil tabi ki! Aynı zamanda bu Park, Promenade des Anglais, batıda Baie des Anges ve doğuda Port de Nice’e kadar uzanan Nice'deki en güzel manzaralardan birisine sahiptir.


Parkın tarihi, Nice kentinin Eski Kale bölgesini keyifli bir eğlence ve turizm alanına çevirme zorluğuyla karşı karşıya kaldığı, 19. yüzyılın başlarına kadar uzanıyormuş. Dolayısıyla, şu anda, Kale Parkı sadece bir arkeolojik alan değildir. Chateau de Nice'in kalıntılarının yanı sıra, turistler tarihsel öneme sahip başka simge yapıları da görebiliyorlar. Bunlardan Bellanda Kulesini (Tour Bellanda) zaten yukarıya çıkarken görmüştüm.


Öte yandan, Parc du Château'yu çocuklu aileler de ziyaret edebilir. Burada birçok çocuk oyun alanı oluşturulmuş. Yemyeşil ağaçlarla çevrili, kıvrımlı sokakların bulunduğu Kale yürüyüş yapmak isteyenler için de ideal bir yerdir. Tepeye tırmanılması çok yorucu görülürse, buraya kadar çıkan bir mini tren ile ya da Ascenseur du Chateau denilen asansörle gelinebilir. Ya da kalabalıksanız taksiyle de gelebilirsiniz.

Park da mozaiklerle yapılan çok güzel merdiven basamakları vardı. Zaman bulup detaylı inceleyemediğimden bunların burçları mı temsil ettiğini yoksa Yunan tanrılarının adları mı olduğunu anlayamadım.


Önce 11. ve 12. yüzyıllarda yapılmış romanesk tarzında bir katedralin kalıntılarını gördüm.


Yayaların geçmesi için yapılmış gotik geçitler gördüm.


Bir yapay şelale olan Cascade Dijon da parkın görülecek en önemli yerlerinden biri olarak gösteriliyor.



Burada Yahudi, Protestan ve Katolik olarak üç bölüme ayrılan ve 18. yüzyılda oluşturulan bir Mezarlık da varmış. Bunu da dönerken görme şansım oldu. Önce Yahudi kısmına girdim.


Daha ileride çok renkli bir kubbesi olan bir kilisenin yanında Hıristiyan Mezarlığı vardı.


Heykeller ve çiçeklerle süslenmiş mezarlık adeta bir sanat müzesi gibiydi.



Mezarlık ziyaretimle birlikte Kale gezim sona ermişti. Bu sefer farklı bir güzergahtan Eski Şehre ulaşmaya çalıştım. Eski Şehrin çok hoş ve daracık sokaklarında yürümeye başladım.


Eski bir binanın önünde öğretmenleriyle birlikte bir öğrenci grubu gördüm.


Burası 19. yüzyıl yapımı bir binanın ev sahipliği yaptığı Centre du Patrimoine isimli Tarihi Eserler Müzesiydi. Sadece giriş salonuna bakıp çıktım.


Artık Nice’de sayılı saatlerim kalmıştı. Hemen hostele dönüp eşyalarımı topladım ve kartımı iade ettim. Öğle yemeği için henüz yeterli zamanım vardı. Hostelde oturup içecekle birlikte bir şeyler atıştırdım. Sonra geldiğim gibi tramvay durağına giderek ilk gelen tramvaya bindim. Sakladığım ve ikili diye bildiğim kartı okutmaya çalışınca geçersiz olduğu mesajı gözüktü. Kapılar kapanmıştı ve aşağı inip tekrar bilet alma şansım da olmadı. Bilet kontrolü yapılmasın diye dua ederek zaten 5-6 durak olan mesafeyi kısa sürede atlattım. Sonradan internet kullanıp incelediğimde aldığım biletin belirli bir saat içerisinde transfer imkanı veren bir bilet olduğunu anladım. Neyse ki sorunsuz bir şekilde otobüs garına gelebilmiştim.

Burası ara durak olduğundan otobüs yine yolda gecikmiş ve zamanında hareket edememiştik. Buradan artık ver elini Cenova yani İtalya’ya gidiyorum. Sınır geçtiğimiz halde hiçbir yerde durup pasaport kontrolü yapılmadı. Otobüs uzun yoldan geldiğinden bir yerde yemek molası verdi. Burada aradaki çitlere rağmen Akdenizin masmavi ve çok güzel olan fotoğraflarını çektim. Neresiydi tam olarak bilemiyorum.


Böylece bir şehir maceramızın daha sonuna gelmiş olduk. Gördüğünüz gibi sadece deniz tatiliyle ve plajlarıyla çokça bilinen Nice Şehrinin kutusunda aslında yüzlerce sürpriz var. Tarihi, anıtları, kiliseleri, bahçeleri, çevresindeki yamaçları şehir merkezine bağlayan patikaları, müzeleri, sanatçıları, yerel el sanatları, sarımsak, zeytinyağı ve fesleğenin kullanıldığı dünyaca ünlü gastronomisi, folklorü, pazarları, yeşil doğası, parlak ışığı, sokakların temizliği, zarif insanları, mimarisi ve bunların dışında sayamadığımız pek çok özelliği bu şehri özel ve güzel kılıyor. Bu Şehir beni olduğu kadar hemen herkesi çevresinin güzelliği, benzersiz ışığı ve yumuşak iklimi ile baştan çıkaracaktır. 

Her zaman olduğu gibi vaktimin yeterli olmaması nedeniyle gezemediğim yerleri de aşağıda belirteceğim. Belki gidecekler için bir rehber olur.

MARC CHAGALL ULUSAL MÜZESİ-MUSÉE NATIONAL MARC CHAGALL

1887-1985 yılları arasında yaşayan Rus-Fransız asıllı ressam Marc Chagall‘ın etkileyici eserlerinden oluşan koleksiyonların bulunduğu Marc Chagall Ulusal Müzesi (Musee National Marc Chagall), sanatçının kişiliği, görüşleri ve hayal dünyası hakkında bilgiler edinmemizi sağlayacak ipuçları sunuyor. 

Marc Chagall Ulusal müzesi, Yahudi asıllı Beyaz Rus sanatçının en önemli İncil çalışmalarını tek bir yerde toplamak amacıyla inşa edilen bir yerdir. Burada İncil Mesajlarının aktarıldığı 17 resim bulunmaktadır.

Kalıcı koleksiyon, Marc Chagall'ın en büyük halka açık koleksiyonudur. Ressamın Eski Ahit temalarından ürettiği eserler etrafında düzenlenmiş olmakla birlikte bunun yanında çok sayıda seküler veya dini ilhamla yapılan eserlerle de desteklenmiştir. Bu şekilde 400'den fazla resim, guaş, çizim, yıkama çizimleri ve pastel resim vardır. Müzenin ilk odasında Eski Ahit'in ilk iki kitabı olan Genesis ve Exodus'u gösteren on iki büyük boy resim ziyaretçilere sunuluyor. İkinci ve daha küçük altıgen bir odada, bir başka Eski Ahit kitabı olan Şarkıların Şarkısı konulu beş kompozisyon bulunmaktadır. Müzenin bir de Chagall’ın kendisi tarafından tasarlanmış camları olan amfi tiyatrosu varmış. Burada zaman zaman konserler de oluyormuş.

Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Rusça, Japonca, Çince ve İspanyolca dillerinde sesli rehber yani audio-guides mevcuttur. Her ayın 1. pazar günü ve 26 yaşın altındaki AB üye ülkeleri vatandaşlarına giriş ücretsizdir. Salı günleri hariç saat 10.00-18.00 arası açık olan Müzeye giriş ücreti 10 Euro’dur. Müze, Nice Tren Garı’na (Nice Ville) yaklaşık 15 dakika yürüme mesafesinde 36 Avenue Dr Menard üzerinde yer alıyor. Bu da Cimiez tarafında olduğu için Musee Matisse ve Musee Chagall’ı aynı güne denk getirmeniz gayet mantıklı olur. Matisse yakınındaki duraktan buraya ulaştığınız istikamete doğru giderseniz kolayca bulabilirsiniz.

MATISSE MÜZESİ-MUSÉE MATISSE

Cimiez bölgesinin tepelerindeki zeytinlikte tamamen yenilenmiş bir Ceneviz villasında 1963 yılında kurulan Museé Matisse, sanatçı Henri Matisse‘nin Nice’de yaşadığı dönemlerde yapmış olduğu eserleri barındırıyor. Bu tek sanatçının eserlerinin sergilendiği müzede, 1917'den 1954'te ölümüne kadar Nice'de yaşayan ressamın sanatsal gelişimi görülmektedir.

Koleksiyon, 1890’daki ilk resimlerden, Matisse’in yaşamının sonunda ürettiği guaş çizimlerine ve sanatçının sanatını ifade etmek için kullandığı tüm tekniklerin sunulduğu genel bakış açısı nedeniyle ilgi çekicidir. Müze ayrıca sanatçının kişisel eşyalarını dahi barındırıyor, bu yüzden çalışmalarına daha özel bir bakış getiriyor.

Mimarisiyle de dikkatleri üzerine çeken müzede heykel, resim ve seramik gibi farklı sanat dallarına ait eserleri görebilirsiniz ve Matisse hakkında bilgi edinebilirsiniz. 15, 17, 20, 22, 25 numaralı otobüslerden herhangi birisi ile “Les Arenes/Musee Matisse” ya da “Pre Catalan” durağında inmeniz gerekiyor. Toplu taşımasız ulaşmak çok güçmüş, çünkü yolu çok yokuşmuş. Müze Roma dönemine ait kalıntıların hemen yanında yer alıyormuş, ilginizi çekiyorsa oraya da bir göz atabilirsiniz.

Salı günleri hariç saat 10.00-18.00 arası açık olan Müzeye giriş ücretlidir. Rehberli turlar vardır. Müze tren garına yaklaşık 40 dakikalık yürüme mesafesinde kuzeyde yer alıyor. Giriş burası için de 10 Euro'dur.

MAMAC (Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi-Musée D’art Moderne et D’art Contemporain

1990 yılında açılan, 1960’lar ve sonrası modern Amerika ve Avrupa sanatına adanmış Güney Fransa’nın bu oldukça ünlü müzesi, neoklasik mimari tarzdan esintiler taşıyor. Resim, heykel gibi farklı dallara ait binlerce eserden oluşan sanat koleksiyonlarının kalıcı olarak bulunduğu müze, belli dönemlerde geçici sergilere de ev sahipliği yapıyormuş. Müzenin, modern ve çağdaş sanat alanında, genç yeteneklere oldukça fazla yer veren küratoryel bir politikası bulunuyormuş. Bunun yanısıra, César, Arman, Ben, Warhol Yves Klein ve Niki de Saint-Phalle gibi ustaların eserlerinin yer aldığı oldukça etkileyici bir koleksiyonu da varmış.

Modern Sanat Müzesi (Mamac), merkezde, Théâtre National’in hemen yanında yer alıyor. Tramvay ile gidecekseniz Garibaldi durağında, otobüsle gidecek olursanız 4,7,9 ya da 10 numaralı otobüslerle Klein/Defly duraklarından birinde inerek kolayca ulaşabilirsiniz. Pazartesileri kapalı olan Müze, diğer günler 10.00-18.00 arası açık ve tam bilet 10 Euro’dur.

CHARLES NEGRE FOTOĞRAF MÜZESİ- MUSEE DE LA PHOTOGRAPHIE CHARLES NEGRE

Eski Kent'in göbeğindeki konumuyla bu müze, eski fotoğrafçılıktan dijital imaja kadar tüm aşamaları gösteren geçici monografik veya tematik sergiler sunuyor. Müze, fotoğraf koleksiyonuna özel olarak ayrılmış, 1700 görüntüden ve günümüze ilişkin 220 fotoğraftan oluşan bir galeriye sahip. Pazartesi günleri hariç saat 10.00-12.30 ve 13.30-18.00 arası açık olan Müzeye giriş ücretlidir.


LASCARİS SARAYI-PALAIS LASCARIS

Eski Nice kent merkezinde yer alan, sivil barok mimarinin olağanüstü bir örneği olan Palais Lascaris, 17. ve 18. yüzyılların sanat ve müziğine adanmış bir Musée de France’dır.

Bir zamanlar Lascaris-Vintimille ailesinin ikametgahı ve 1946'dan beri kayıtlı tarihi bir anıt olan bu saray restore edilerek müze haline getirilmiş. Müzecilik, 17. ve 18. yüzyılda sanat ve müziğin etrafında düzenlenirmiş. Burada, resimler, gravürler, duvar halıları, mobilyalar, sanat objeleri, Antoine Gautier'in (1904) bağışladığı müzik aletleri ve Fondation Gisèle Tissier-Grandpierre'in en son bağışladığı Fransız Enstitüsü koleksiyonu bulunmaktadır. 500’den fazla müzik aletinden oluşan koleksiyonun sergilendiği Palais Lascaris, ilgi çekici süslemelere sahip iç dekorasyonu ile gezilip görülmeye değer yerler arasında bulunuyor. Gezme fırsatı bulamadığımdan bir internet fotoğrafı kullanıyorum.


Salı günleri hariç saat 10.00-18.00 arası açık olan Müzeye giriş ücretlidir. French Riviera Pass ile ücretsiz girilebilir.

Cunégonde et Malabar

Kavramsal sanatın öncü isimlerinden, sanatçı Ben Vautier’nin dış cephesi ile dikkat çeken evi şehirde mutlaka görün diyebileceğim özel yerlerden. Nice’in tek tip evlerinin aksine, evinin cephesini, sanatsal ifadenin aktarımı için bir araç hatta bir tuval olarak kullanan sanatçı, dükkan tabelalarından, heykellere, graffitilerden, eski tuvalet parçalarına bulunmuş objelerin bir kolajı ile kaplamış. 

Zone Pietonne

Bahsedilmeye değer bir başka yer ise, Nice şehir merkezinden yola çıkarak Promenade des Anglais'e paralel, Place Masséna'da başlayan ve sahil yolu paralelinde uzanan havaalanına doğru yaklaşık 4 sokak uzaklıktaki küçük bir sokaktır. Şehrin bu bölümü "Zone Pietonne" veya "Yaya Bölgesi" olarak adlandırılmaktadır. Arabalara izin verilmemesi (teslimat kamyonları hariç), bu caddeyi popüler bir yürüyüş yolu yapıyor.

Diğer gezilecek yerler Jardin botanique de la Ville de Nice (Botanik bahçesi), Grand Hôtel Impérial ve Mont Alban Kalesi olabilir. Vaktiniz uygunsa Nice yakınlarında olan Saint Paul de Vence ve Eze Köylerini de mutlaka görmenizi öneririm.

Meraklısına Şehrin Tarihi

Nice'de bulunan ilk insan yerleşimleri 400.000 yıl öncesine kadar gider. Terra Amata kültürüne ait arkeolojik alan ateşin ilk kullanıldığı yerlerden biridir. Aynı alanda ev yapımına ve 230.000 yıl önceye tarihlenen çakmak taşı kalıntılarına rastlanmıştır. Marsilya yazımda anlattığım gibi Foça’dan gelen Fenikeliler ilk olarak Marsilya’ya yerleşmişler, sonra da savaşarak Nice’i almışlar. Nice, muhtemelen Marsilyalı Fenikeliler tarafından M.Ö. 350 yılında kurulmuş ve Liguryalılar karşısında kazanılan bir zaferin anısına, antik Yunan zafer tanrıçası Nike'nin adı şehre verilmiş. Zaten Nice’in en önemli caddelerinden birinin adı da Fenikeliler/Foçalılar anlamına gelen Avenue de Phoenicians olarak görülmektedir. Şehir kısa zamanda Ligurya sahillerinin en yoğun ticaret merkezlerinden biri haline gelmiş.


Şehir, erken Ortaçağ'da 729 yılında Sarazen'lerin saldırısını püskürtmüş. Ancak 859 ve 880 yıllarında yağmalanmış ve tüm şehir yakılmış. Bölgede egemen olan hanedanlar arasında sürekli olarak el değiştirmeye başlamış. 1399'de Savoy Hanedanlığının kontrolüne girmiş. 

16. yüzyılda I. François ile Şarlken arasında süren savaşlarda Provence bölgesini işgal eden orduların geçiş yolu olduğu için şehir büyük hasar görmüş, ardından da salgın hastalıklar ve açlık baş göstermiş. 1536-1538 yıllarındaki İtalya Savaşından sonra 1538'de yapılan Nice Anlaşması ile iki monarşi saldırmazlık paktı imzalamışlar. Ancak 1543'de Fransa-Osmanlı İttifakı Barbaros Hayrettin Paşa (İngilizcesi Barba Rossa)  komutasındaki donanma ile Nice’i kuşatmış. Böylece Barbaros, Nice’i Kutsal Roma İmparatorluğu’ndan alıp, Fransızlara vermiş ve Nice 100 yılı aşkın bir süre Fransızlarda kalmış. Bu yüzden bu bölgede ismi hala biliniyormuş ve Şehirde de onun attığı toplar sergileniyormuş. 

1550 ve 1580'de şehirde tekrar veba salgını baş göstermiş. 1600'de kısa süre Guise Hanedanlığına geçmiş, 1626'da kapılarını tüm ülkelere açarak ticaret serbestisi olan bir şehir olmuş ve hızla gelişmeye başlamış. Stratejik konumu ve limanı, deniz gücüne önemli ölçüde katkıda bulunmuş ve bu yüzden çağlar boyunca kasaba birçok kez el değiştirmiş.  Yüzyıllar boyunca Savoy Hanedanlığının bu bölgede egemenliği varmış.



1691'de Nicolas Catinat'ın kontrolüne, 1696'da tekrar Savoy Hanedanlığına geçmiş. 1705'te Fransızlar tarafından işgal edilmiş ve 1713'deki Utrecht Anlaşması ile tekrar Savoy Hanedanlığına verilmiş. Birkaç el değiştirmenin sonunda 1792'de 1. Fransa Cumhuriyeti orduları tarafından işgal edilmiş, bu sefer de ancak  1814'e kadar Fransa'nın hakimiyetinde kalabilmiş. Bu tarihte Sardinya Krallığına geçmiş ve 1860'da imzalanan Torino Anlaşmasıyla tekrar Fransa'ya geçmiş.

0 yorum:

Yorum Gönder