27 Mayıs 2019 Pazartesi

On 06:10:00 by Gülten İşcimen in    No comments
Olmasa da Olur-Ploieşti

Ploieşti Romanya, Prahova’nın merkezi olan şehirdir. Tarihi Muntenia bölgesinin bir parçası olan şehir Bükreş'in 56 km (35 mil) kuzeyinde yer alıyor. Kentin alanı 60 km2 civarındadır. Şehir, Bükreş'in kuzeyindeki Teleajen ve Prahova nehirleri arasındaki vadilerde yer almaktadır. Kuzeyde Blejoi köyü, güneyde Bărcănești ve Brazi köyleri, batıda Târgșoru Vechi ve doğuda Bucov köyüyle çevrilidir. Nüfusu yaklaşık 220.000 civarındadır ve bu da Şehri ülkenin en kalabalık 9. kenti yapar.
 


Ploiești, Bükreş'i Transilvanya ve Moldavya’yla birleştiren önemli bir ulaşım merkezidir. Ploiești, Romanya'nın en önemli dağ turizmi bölgelerinden biri olan Prahova Vadisi'ne doğrudan erişime sahiptir. 

Tarihi 

Efsaneye göre şehir, Transilvanya'dan kaçan Peder Ploaie'nin ismini almıştır. Bu bölgede çok daha erken yerleşim olması muhtemeldir. Ancak Ploiești’ye ilk olarak, 16. Yüzyılda hüküm süren, Wallachia Prensi Mihai Viteazul dönemindeki (Cesur Michael) belgelerde rastlanmaktadır. Burası Cesur Michael ordusunun (Mihai Viteazul) askeri kampı olarak gösterilmiştir. 

Şehirde, 17. ve 18. yüzyıllarda ticaret ve el sanatları üretimi yapılmaktaydı. Ploieşti, ancak 19. yüzyılın ortalarından sonra hızla gelişmeye başlamıştır. Bunda 1856-1857 yılında, Mehedințeanu Brothers tarafından dünyadaki ilk büyük petrol rafinerilerinden birisinin Ploieşti yakınlarında açılması büyük rol oynamıştır. Romanya petrol endüstrisinin büyümesiyle doğrudan ilgili olarak o zamandan beri kent de büyümeye başlamıştır. Ülkenin en önde gelen petrol merkezi olan Ploieşti’de, rafineriler, depolama tankları, petrol sahası ekipman işleri ve bir üretim fabrikası vardı. Ploiești'yi Brașov'a bağlayan yol 1864'te açıldı ve demiryolu 1882'de ulaştı. Pek çok okul ve hastane de bu zamana dayanıyor. Kent ayrıca, 1870 isyanıyla Romanya monarşisine karşı kendine has bir tarzı olan ve kısa ömürlü Ploiești Cumhuriyeti'nin kurulduğu yer olarak da hatırlanmaktadır. 

Romanya'nın işgali sırasında 1916'da Ploiești'nin petrol üretimi Merkez Kuvvetlerin hedefi haline geldi. John Norton Griffiths yönetimindeki bir İngiliz Ordusu operasyon düzenleyerek üretimi yok etti ve endüstri altyapısının çoğunu sabote etti. 

Kasım 1940 depreminden sonra ağır hasar görmesine rağmen, şehir Nazi Almanyası için önemli bir petrol kaynağıydı. II. Dünya Savaşı'nda Müttefikler Ploiești'yi Petrol kampanyasının hedefi haline getirdiler ve bu nedenle sık sık kitlesel bombalama saldırılarına maruz kaldı. Ploiești, 1944 Ağustos'unda Sovyet birlikleri tarafından ele geçirildi. 

Savaşın ardından, yeni Komünist rejim, büyük ölçüde özel sektöre ait olan petrol endüstrisini millileştirdi ve ülkeyi modernleştirmek ve savaş hasarını onarmak amacıyla petrol ve petrol endüstrisine büyük yatırımlar yaptı. 

1989’daki Romanya Devrimi’nin ardından Ploiești, kötü yönetim ve yabancı şirketlerin yatırımları nedeniyle hızlı bir ekonomik kayıp yaşadı. Şehir, şu anda umut vaat eden altyapı projeleriyle ve özellikle petrol üretimi ve rafineri sektörüne odaklanan güçlü bir sanayi merkezidir. Bölgedeki petrol üretimi istikrarlı bir şekilde azalmakla birlikte, halen boru hatları ile Bükreş'e, Karadeniz'in Constanza Limanı ve Giurgiu'nun Tuna limanı ile bağlantılı dört petrol rafinerisine sahip gelişen bir petrol endüstrisi var. Brazi'de kentin güneyinde dev bir petrokimya kompleksi var. Ploiești'nin ayrıca tekstil üretim merkezi olarak uzun bir geçmişi var. 

Bir kültür merkezi olan kentte, Romanya petrol endüstrisinin gelişimini sergileyen Petrol Müzesi de dahil olmak üzere altı müze bulunuyor. Şehir, Ağustos 2011'de Ploieşti, Altın Karpatlar Avrupa Film ve Fuarı (the Golden Carpathian European Film & Fair) ve Goran Bregoviç konserine ev sahipliği yapmış. 

Şehrin tanıtımını yaptığıma göre çok kısa olan ve kayda değer bir yönü olmayan anılarımı da aktarmak isterim. 

5 Mayıs 2018 

Sinaia’dan trenle Ploieşti’ye geliyordum. Bilet ücreti olarak 10,20 Lei ödedim. Buraya gitmekteki amacım Bükreş’e biraz daha yakınlaşmaktı. Çünkü ertesi gün Bükreş’ten dönüş uçuşumu yapacaktım. Ancak boşuboşuna buraya gitmiş olduğumu anladım. Keşke Sinaia’da 2 gece kalıp sabah erkenden Bükreş’e giden trene binseymişim. Önemli bir sanayi şehri olan Ploieşti’yi maalesef hiç sevemedim. Daha fazla kalıp Sinaia’nın tertemiz havasını solumayı tercih ederdim. En güzel tarafı neydi diye sorarsanız Bükreş’e yakın olması diyebilirim. 

Trenden indiktan sonra bir karışıklık yaşadım. Burası büyük bir sanayi şehri olduğundan birden fazla tren istasyonu olduğunu söylemeliyim. Her biri şehrin farklı ve uzak noktalarında bulunuyor ve yönlerine göre de isimlendirilmişler. Ben hangisinde indim hatırlamıyorum ama merkeze gitmek için önce bir otobüse binmem gerekiyordu. Birkaç kişiye sorduktan sonra önce doğru durağı buldum ve sonra da bilet almak için bir gişe aradım. Bakkal gibi bir yerden 2 Lei ödeyerek biletimi aldım. Gelen otobüse bindim ama nerede ineceğimi bilmediğim için çok tedirgin oturuyordum. En sonunda yanımda oturan üniversite öğrencisi yaşlarında tatlı bir kıza merkezi sordum. Raluca adındaki bu kız bana detaylarıyla nerede ineceğimi, ne kadar yürüyeceğimi ve diğer otobüsü nerede bekleyeceğimi anlattı. Merkezde büyük bir Kültür Sarayı varmış ve otobüs durakları da ona çok yakın bir yerdeymiş. Sonra ben inerken kendisi de daha ileride inecekken benimle birlikte indi ve birlikte yürüyerek durakların önüne kadar gittik. Tekrar otobüs bileti almam gerekiyordu. Halbuki Braşov’daki otobüslerde sanırım 60 dakikalık bir transfer hakkınız bulunuyor. Burada her seferinde bilet almak zorundasınız. Bilet gişesinden bilet alacağım sırada bozuk para olarak 1 Lei kaldığını gördüm ve tüm para çıkarırken Raluca hemen 1 Lei uzatarak hiç bozdurmayın dedi. Nasıl güzel insanlar bunlar, şansıma çok tatlı ve iyi bir kız karşıma çıkmıştı. Ploieşti’yi birazcık olsun sevdiysem sırf Raluca bu şehirden olduğu içindir. Gerçekten tahmin ettiğim gibi üniversite öğrencisiymiş ve İngiltere’de okuyormuş. 

Işıklı tabelada hangi otobüsün ne zaman geleceği belirtiliyordu. Gelen otobüsüme binerek Raluca’ya el salladım ve kalacağım otele yakın bir yerde inebilmek için durakları saymaya başladım. Doğru durakta inmiştim ama yol yorgunluğundan olsa gerek nedense oteli bulamadım. Benzincide çalışanlara sorunca birisi zaten oteli biliyormuş ve hemen tarif etti. Otel ana cadde üzerindeydi ve konfor olarak diyecek birşeyi yoktu. Odada çift kişilik yatak, havlular ve içinde banyosu vardı. Ancak yoldan geçen kamyon ve tır trafiği o kadar fazlaydı ki gürültüden gece hiç uyuyamadım. Buraya bir gece için 85 Lei ödedim. 

Eşyalarımı odaya bırakıp biraz dinlendikten sonra çevreyi gezmek istedim. Burası biraz şehir dışında bir yer gibi ve etrafta fazla insan görülmüyor. 


Ancak çok şık binalar yapılmış ve birkaçında düğün eğlencesi olduğunu gördüm. Cumartesi akşamı olduğu için restoranlar, cafeler ve birahaneler de doluydu. 



Yol boyunca epeyce yürüdüm ve otobüste gelirken gördüğüm AVM’ye ulaştım. Burada fazla mağaza yoktu ve hepsini çabucak gezdim. Çeşit çeşit hamurişinin de satıldığı ayaküstü bir cafeden çikolatalı bir gevrek ve cappucino aldım. Bunlara 4 Lei ödedim. Ertesi gün yurda döneceğimden elimde Romen parası kalmasın istiyordum. Bu nedenle C&A Mağazasından 15,30 Lei ödeyerek bir sweet aldım.


Hava kararmaya başlamıştı ve otele dönerek önce yük yapmasın diye aldığım sweeti bıraktım. Bu sefer otelin diğer tarafında bulunan büyük Carrefour’a doğru yürüdüm. Amacım biraz vakit geçirmekti. Her tarafını iyice gezdikten sonra 2,84 Lei ödeyerek bir börek ve çikolata aldım. Artık otele gidip dinlenebilirdim. 



6 Mayıs 2018 

Sabah çok erken kalkıp hemen otobüs durağına gittim. Pazar sabahı olduğundan in cin top oynuyordu. Otobüsün gelmesini epeyce bekledim. 


Biletim de yoktu ama buralarda alacak bir yer bulamadığımdan riski de göze alıp otobüse bindim. Ancak merkezde ineceğim durağı kaçırdığımdan bir sonraki durakta indim. Çok güzel bir bulvardı burası ve sabahın tenha saatlerinde burada yürümek iyi geldi. Yürürken sağda solda bazı tarihi binaları da gördüm.



Bu da sanırım tarihi katedral olsa gerek.



Buralarda çok fazla vakit kaybetmeden yeni açılmakta olan bir büfe buldum ve 2 Lei ödeyerek bir otobüs bileti aldım. 


Akşam merkeze gelmek için bindiğim otobüsün durağını buldum. Çok geçmeden gelen otobüse binerek Ploieşti Tren İstasyonuna gittim. Bükreş için 7,20 Lei ödeyerek biletimi aldım. Böylece anlamsız bir gezi durağından da geçmiş oldum. 

Şimdi her zaman yaptığım gibi Şehirde görülecek bazı yerlerden de bahsederek bu macerayı da tamamlayayım. 

Saat Müzesi-The Clock Museum 

Şehrin eşsiz Saat Müzesinde, Kral I. Carol başta olmak üzere pek çok ünlü Romen'in sahibi olduğu tarihi saatler ve Wallachian prensi Alexandru Ioan Cuza'ya ait 18. yüzyıldan kalma bir rokoko Avusturya saati sergilenmekteymiş. Saatler ve koleksiyonun büyük kısmı Nicolae Simache tarafından toplanmış. Ayrıca küçük bir antika gramofon koleksiyonu da varmış. 

Petrol Müzesi-Museum of Oil 

Bu mütevazı Müzede, petrolün hem kentin hem de ülkenin ekonomik gelişiminde, özellikle Romanya'nın petrol öncüsü olduğu 19. yüzyıldaki önemli rolü vurgulanmaktaymış. Sergiler teknik olduğundan muhtemelen herkese hitap etmeyecektir. 

Tarih ve Arkeoloji Müzesi-History & Archaeology Museum 

Petrol Müzesi'nden çok uzak olmayan bir yerde saygın bir diğer müze olan Tarih ve Arkeoloji Müzesi bulunmaktadır. 1865'ten kalma eski bir kız okulunda yer alan Müzede, Romen spor başarılarına (örneğin jimnastik) yönelik bir oda da bulunmaktaymış. 

Sanat Müzesi-Art Museum 

Binası Quintus ailesi tarafından bağışlanmış. Büyük bir İmparatorluk tarzı konakta yer alan bu Sanat Müzesindeki koleksiyon, 19 ve 20. yüzyılın başlarından itibaren Romanya'nın büyük başarılara imza atmış sanatçılarının eserleri bulunuyormuş. 

Hagi Prodan Müzesi 

Hagi Prodan XVIII. Yüzyılda yaşayan zengin bir çiftçiymiş. Zengin bir tüccarın kızıyla evlenerek statüsünü almış. Bu ev 1785 yılında inşa edilmiş ve 1953'te Ploiesti'deki ilk tarih müzesine dönüştürülmüş. 

Aziz John Baptist Katedrali- Cathedral of St John the Baptist 

Ploieşti'nin etkileyici Katedrali 19. yüzyılın başlarından kalma bir yapıymış. Şehrin dört bir yanından görülebilen 55 metrelik çan kulesi, 1939'da Birinci Dünya Savaşı'nda savaşan Romen askerleri için bir anıt olarak tasarlanmış. 

Kültür Sarayı-Culture Palace 

1950'lerin başlarından kalma bir yapıdır. Kentin merkezine hakim durumda olan görkemli Kültür Sarayı, İkinci Dünya Savaşı sonrası en büyük inşaat projelerinden biridir ve neoklasik tarzda yapılmıştır. 

Ion Luca Caraigale Museum 

Bu müze, çok sayıda edebi eseri bulunan büyük Romen yazar Ion Luca Caragiale'ye adanmış bir yermiş. 

Sinegog-Sinegoga 

Ploieşti’nin sinagogu 1901 tarihinde inşa edilmiş. 2007’de güzel bir şekilde restore edilmiş. Halka açık değilmiş, ancak caddeden dış görünüşü oldukça güzelmiş. 

Prahova Doğa Bilimleri Müzesi-Prahova County Museum of Natural Sciences 

Bütün doğa bilimleri müzelerinde görebileceğiniz sergileri bulunmaktadır.

Ghighiu Monastery 

Ghighiu Manastırı, Ploiesti yakınlarındaki bir Ortodoks manastırıdır. Buraya, on altıncı yüzyılda, Coresi Logofăt (Şansölye) için bir inziva yeri inşa edilmiş. 1817'de, Maria Râfoveanca ve annesi Anna, manastır inşası için toprak ve para bağışlamışlar. Keşiş Agapie, manastırı ilk yöneten kişi olmuş. 

Manastır kilisesi 1858'de inşa edilmiş ve ardından 1866'da kutsanmış. I. Dünya Savaşı sırasında manastır konserve fabrikası olmuş. 1952 yılında tüm manastır kompleksi restore edilmiş. Burada şifalı bir kaynak olduğu belirtiliyor. 


0 yorum:

Yorum Gönder