15 Temmuz 2016 Cuma

On 06:30:00 by Gülten İşcimen in    No comments
Cennete mi Geldik Acaba! 

3 Mayıs 2016

Oslo'da kaldığımız otelde kahvaltı için odasında toplandığımız arkadaşlar isyan bayrağını açınca Salı sabahı herkes kendi odasında kahvaltısını yapmak zorunda kaldı. Sonra bavullarımızı toplamaya başladık. Çünkü öğlen treniyle Myrdal’a doğru yola çıkacaktık. Artık Oslo Merkez İstasyonunu çok iyi bildiğimiz için telaşımız yoktu. Bavullarımızla birlikte otobüse binerek İstasyona geldik. Ancak trenin hareket saatine çok zaman olduğundan kalkış peronu daha ilan edilmemişti. Biz de vaktimiz olduğundan istasyondaki marketleri gezerek hazırladığımız sandviçlerin yanında içmek için doğal meyve suları aldık.

Trene yerleştikten sonra görevli bir bayan gelerek biletlerimizi kontrol etti. Gündüz yolculuk yaptığımız için çok şanslıydık. Oslo’dan Myrdal’a kadar çok güzel manzaralar eşliğinde yolculuğumuz sürdü. Bir ara trenin cafe’sine giderek çay ve kahve içtik. İlk aldığınız kahve ve çaylara tam ücret sonrakilere 5 Kron ödüyorsunuz. Myrdal’a doğru yaklaşırken artık kayak merkezlerini, karlı dağ ve tepeleri görmeye başladık.


















Myrdal’da tam belirtilen saate yakın trenden indik. Myrdal, deniz seviyesinden yüksekliği 866 metre olan bir istasyonmuş ve buraya tren yolu dışında karayoluyla ulaşmak mümkün değilmiş. Buradan turistik tren olan Flamsbana Trenine binecektik. Flamsbana ile Norveç’in en uzun ve derin fyordu Sogne Fyord’un bir kolu olan Aurlan Fyord’un içlerine doğru uzanıp denizden yüksekliği 2 metre olan Flam Vadisine ulaşacaktık.

Bu hat, Dünyanın en sarp ve dik demiryollarından birisiymiş. Myrdal’dan başlayıp deniz kıyısına kadar olan yolculuğun, %80’lik kısmı %5.5’lik bir eğime sahipmiş. Lokomotifin ise 3 ayrı fren sistemi varmış. Tren, uzunluğu 20 kilometre olan Myrdal-Flam hattında, saatte ortalama 25 kilometre hızla, spiral şeklinde içe ve dışa kıvrılan oldukça keskin virajlı toplam 20 tane tünel, 1 köprü ve 1 su tünelinden geçiyormuş. Yolculuk süresi de 45-50 dakika civarı sürüyor.

Bu yolculuk, National Geographic Traveler Dergisi tarafından Avrupa’nın en güzel 10 tren yolculuğundan birisi seçilmiş. Lonely Planet tarafından da 2014 yılının Dünya’da en iyi tren yolculuğu seçilmiş. 

Biz de bu Tren için biniş saatimiz belli olan biletlerimizi çok önceden almıştık. Ancak ne olur ne olmaz belki geç geliriz diye 1-1,5 saat sonraki tren saatine karar kılmıştık. Ancak trenimiz neredeyse tam zamanında Myrdal'a ulaştı. Karlı ve soğuk bir istasyonda o kadar süre ne yapacaktık. İstasyondaki görevliye o sırada istasyona gelmiş olan Flamsbana Trenine binip binemeyeceğimizi sordum. O da tren kondüktörüyle görüşmemi söyledi. Adamı bulana kadar trenin yanında iki tur yürüdüm ve en nihayet bulup onayını alınca epeyce rahatladım. Zaten tren de büyük oranda boş sayılırdı. Trende bir kompartmana hepimiz yerleştik ve dışarıyı görebilmek için de pencere kenarlarına oturduk.

Seyahat esnasında sesli yayın yapılarak çevre anlatılıyordu. Anlatıma göre görülmesi gereken manzara için trenin bir sağına ve bir soluna koşuyorduk. Trenin çok dolu olmaması bize fayda sağlamıştı. Tamamı dolu olsaydı sadece oturduğumuz noktadan manzarayı görmekle yetinecektik. Bu fantastik seyahat sırasında çok harika bir doğaya, tepeleri karlarla kaplı sarp dağlara, nefes kesen şelalelere, dağ çiftliklerine ve fyord manzaralarına tanıklık ettik.






Tren bir noktada durdu ve herkes aşağıya indi.


Kjosfossen Şelalesi iki dağın arasında tüm ihtişamıyla akıyordu. Fotoğraf çekmek ve daha yakından izlemek için bir teras yapılmıştı. Herkes bol bol fotoğraf çekti ve harika manzaranın keyfini yaşadı. Sanırım turistin daha çok olduğu yaz dönemlerinde burada yöresel kıyafetli kızlar müzik eşliğinde gösteri de yapıyormuş. Tekrar Trene binip yola devam ettik. 



Flam Kasabasına ulaştığımızda vaktin nasıl geçtiğini anlayamamıştık. Flam Kasabası çok küçük ve huzurlu bir yerdi. Bu Kasabada sadece 400 civarında insan yaşıyormuş. Tren istasyonu zaten Limanın yanındaydı ve hediyelik eşya mağazaları da bulunuyordu. Biraz orada oyalandıktan sonra çalışan kızlardan birine rezervasyon yaptığım hostele nasıl gideceğimizi sorduk. İlerdeki köprüyü geçip yoldan dümdüz yürüyünce kolaylıkla bulabileceğimizi söyledi. Ancak yürüyüşümüz sırasında Nevin’in bavulundan sonra Tarık’ın bavulunun da tekeri kırılmaz mı! İşte o zaman arkadaşlar bu kısa yürüyüşe epeyce söylendiler. Aslında elimizde bavullar ve eşyalar olmasa etrafımızdaki doğa çok güzeldi.

Bir süre sonra Hostelin idare ofisine ulaştık. Görevli kız sanırım kalabalık olmamız nedeniyle bizi arka tarafta olan orijinal bir Norveç evine yerleştireceğini söyledi. Yürümekten sızlanan arkadaşlarımı göstererek oraya nasıl gideceğimizi sorunca sanırım halimize acıdı ve görevi olmamasına karşın arabayla bizi götüreceğini söyledi. Sayımız çok olduğundan station-wagon olan arabasıyla üç sefer bizi taşımak zorunda kaldı. Getirdiği çarşaf, nevresim ve yastık yüzleri de eşit sayıda değildi. Yine de bu durum keyfimizi kaçırmadı. Sadece bir gece kalacağımız için bir şekilde sorunu çözdük ve odalara yerleştik.


Binada bizim dışımızda sadece Arjantinli olduğunu öğrendiğimiz genç bir çift vardı. Süheyla yabancı dil bilmemesine karşın onlarla yarı Türkçe yarı bildiği İngilizce kelimelerle, kaş, göz ve vücut hareketleriyle konuştuğunu söyleyince epeyce güldük. Acıktığımız için yine yanımızdaki yiyecekleri ortaya çıkardık ve güzelce karnımızı doyurduk. Arjantinli çiftin önlerindeki karın doyurmayacak yiyecekleri görünce annelik damarımız kabardı ve bir tabak da komşularımıza verdik. Yemek sonrasında Oslo’daki kısır ziyafetinden sonra yapılan Türk kahvesinden arta kalanları içtik. Sonrasında herkes odasına çekildi ve dinlenerek göreceğimiz yeni yerler için enerji toplamaya çalıştı.

4 Mayıs 2016 

Ertesi sabah erkenden kalktım ve evin çevresinde biraz yürüyüş yaptım. Kuş sesleri ve doğanın ihtişamıyla gözlerim ve kulaklarım bayram etti.


Otelin idare ofisinin hemen yanında koyun ağılı vardı. O kadar çok kuzu vardı ki seyretmeye doyamazsınız.


Kaldığımız Norveç evi çok orijinal bir evdi. Eski eşyalar da özenle korunmuş ve mutfak ve banyolardaki eşya ve tesisatlar modernleştirilmişti. Norveç’e gelip de böyle bir Norveç evinde kalmak bizim şansımız olmuştu. 




O gün öğleden sonra 15.30’da Bergen feribotuna binecektik. Önceki gün Tarık'ın bavulunun başına gelenlerden sonra iki kırık bavulla Limana nasıl gideceğiz bilemiyorduk. Arka tarafta çalışan bir marangoza ücret karşılığında arabasıyla bavulları taşıyıp taşıyamayacağını sordum. Ancak öğleden sonra işi olduğunu taksi çağırmak için resepsiyondaki kızdan yardım istememizi söyledi.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra eşyalarımızı tek bir odaya toplayıp kilitlemeye ve istasyona gidip taksi bulmaya karar verdik. Çünkü odaları saat 11’e kadar boşaltmamız gerekiyordu. Önce gidip görevli kıza bunu söyledik. Sonra bir gün önce elimizdeki eşyalar yüzünden güzelliğini çok fazla anlayamadığımız yoldan tekrar yürüyerek Limana vardık.


Limana geldiğimiz sırada şansımıza bir taksi minibüs yolcu indiriyordu. Bizim eşyalarımızı da otel evden getirmeyi kabul etti. Grubumuzdaki iki erkek arkadaşımız eşyaları minibüse yüklemek üzere otel eve gittiler. Biz kalanlar vakit de çok olduğundan turistik eşya satan mağazalara dağıldık.

Bir süre sonra eşyalarımız gelmiş ve emanet odasına doldurulmuştu. Limanda bulunan mini turistik tren Flam Kasabasını gezdiriyordu. Bizim de vaktimiz feribot saatine kadar çok olduğundan bu geziyi yapalım istedik. Tur yaklaşık 50 dakika sürüyordu ve yanlış hatırlamıyorsam kişi başı 150 Kron ödedik. Mini tren önce bizim kaldığımız otel evin olduğu tarafa doğru gitti. Biraz ilerde Flam Kasabasının ilk yerleşim yerlerini de gösterdikten sonra aynı yolu geri döndü. Zaten gördüğümüz yerlere gittiğimizden ve süre de daha çok geçmediğinden trenin bir numarası yokmuş diye tam konuşurken tren bu sefer deniz kıyısından diğer tarafa gitmez mi! İnanılmaz bir manzarayla birlikte bir süre de böyle yola devam ettik. Döndüğümüzde bu tren yolculuğundan hepimiz memnun kalmıştık.






Feribot saatine az zaman kala emanet odasından bavullarımızı aldık ve Bergen’e doğru yol alacak Norles Feribotuna yerleştik. Feribotta kapalı olan iki kat bulunuyordu. Üst katta ayrıca seyirlik bir açık bölüm vardı. Yağmur yoktu ve hava açıktı. Tabi ki denizin ve bulunduğumuz coğrafyanın iklimi nedeniyle oldukça soğuktu. Sarınıp sarmalandım ve hemen hemen 5,5 saatlik seyahatin büyük kısmını bu açık bölümde fyordları, dağları, şelaleleri, evleri, denizi izleyerek ve fotoğraflayarak geçirdim. İlk kez bu kadar uzun süren bir deniz yolculuğu yapıyordum. Çok mutlu ve kendimi çok özgür hissettiğimi anımsıyorum. İç Anadolu insanının denize olan bu tutkusunu yine İç Anadolu’da doğup büyümüş biri anlayabilir!







Bu fotoğrafların sonu yok. O kadar çok fotoğraf çektim ki ve birbirinin tekrarı gibi gözükse de hiçbirini silmeye kıyamıyorum. Belirtilen saate yakın Bergen'e yaklaştık. Aynı bizim Boğaz Köprüsü gibi iki köprünün altından geçtik.



En nihayet akşam saatlerinde Bergen'e ulaştık.


Bergen anılarımız ayrı bir yazının konusu olduğundan Flam günlüğümü burada bitiriyorum. Arkadaşlar Flam'ı çok beğendiler. Gezi planı yaparken burada merkeze yakın özel banyolu otel bulamamış ve ortak banyolu otel rezervasyonu yaptırmıştım. Bu konuda biraz tereddüt eden arkadaşlarım en çok Norveç evini sevdiler. Gerçekten seyahatlerimizde hep standart tipte otellerde kalıyoruz ve ilk kez gittiğimiz ülkenin yaşantısını yansıtan bir otel-evde kalma şansına sahip olduk. Aslında burası birkaç gün kalıp dağlarda ve tepelerde trekking yapılabilecek çok uygun bir yerdi. Norveç'e gidenlerin vakti uygun olursa bu küçük kasabada doğayla başbaşa birkaç gün geçirebilirler ve eminim ki bunu çok sevecekler.

0 yorum:

Yorum Gönder