25 Ağustos 2016 Perşembe

On 04:26:00 by Gülten İşcimen in    No comments
İtalya gezimizde hıristiyanların ruhani merkezi Vatikan'a uğramadan olmazdı.



16 Mart 2016 

İtalya’daki gezi planımıza göre Roma’daki 4. Günümüzde Vatikan’a gidecektik. Hatta Müze biletimizi de yine önceden alarak fazla vakit kaybetmemeyi planlamıştık.Roma günlüğümde yazdığım gibi ilaveten 4 Euro rezervasyon ücreti ödeyerek toplam 20 Euro'ya Vatikan Müze biletimizi Müze'nin açıldığı en erken saat için almıştık.

Sabah erkenden metroya binerek Vatikan’a gitmeye çalıştık. Çünkü rezervasyonu yine en erken saat için yaptırmıştık. Önceki günlerde de yaşadığımız üzere sabah işe yetişme telaşında olan Romalılar yüzünden metro treni o kadar doluydu ki 2. treni bekleyerek zorlukla binebildik. Termini İstasyonunda inerek kırmızı hatta geçtik. Vatikan’a gidebilmek için Leponto durağında indik. Ancak bu duraktan Vatikan’a ulaşmak için uzun süre yürüdük. Vatikan'da geldiğimiz yer Saint Peter's Meydanının girişiydi ve çok uzun bir kuyruk vardı. Oradaki görevli daha kısa bir kuyruğun olduğu başka bir girişe bizi yönlendirdi.Kuyrukta beklerken Meydan'ın fotoğraflarını çekmeye başladım.












Burada uzun süre bekledik ve bu arada yağmur yağmaya başladı. Elimizdeki tek şemsiyenin altına girdik ve kısa bir süre sonra arkamızda bekleyen ve sonra Kolombiyalı olduğunu ancak Madrid’de yaşadığını öğrendiğimiz bir adamın da şemsiyemiz altına girmeye çalıştığını farkettik. Gülerek bir sakıncası olup olmadığını sordu. Ancak şemsiyenin 3 kişi için yeterli olmadığını anlayarak koşarak karşıdaki bir dükkandan şemsiye alarak döndü. Şemsiyeyi açtığında arkadaşımla gülmemek için kendimizi zor tuttuk. Adam kırmızı renkli ve üzerinde amor yazılı olan bir şemsiye almıştı. Sanırım yağmur yağınca şemsiyelerin çoğu satılmış ve adamcağız da başka şemsiye bulamamıştı. Gerçi böyle şeyleri bu insanlar hiç sorun yapmıyorlar. Türkiye'de pekçok kişi böyle bir şemsiyeyle dolaşmak yerine eminim ıslanmayı yeğlerdi.



Tam girişe geldiğimizde görevli bize Müze girişinin burası olmadığını söyledi. İkimiz de Müze’ye Meydana girerek ulaşacağımız gibi yanlış bir bilgiye sahiptik. Ayrı girişlerinin olduğu konusunda ne arkadaşlarımızdan ne de okuduğumuz yazılardan bir şey hatırlamıyorduk. Yine de Meydana girdik. Burada ayin yapıldığından çok büyük bir kalabalık vardı. 

Müze girişimiz için saate göre rezervasyonumuz olduğundan fazla durmadan Meydandan çıkarak yürümeye başladık. Müzeyi bulduğumuzda randevumuz olduğundan beklemeden biletlerimizi alarak içeri girdik. Vatikan Müzeleri uzun, ters U şeklinde bir koridor şeklinde tasarlanmış. Solundan yürümeye başladık ve Sistina Şapeli’ni yolun en sonunda görüp koridorun sağından turumuzu tamamladık. Burada o kadar çok eser var ki anlatmak ve fotoğraflarını çekmekle bitmez.

















Raphael odaları özel önem taşımakta olup burada pek çok resim ve heykel bulunmaktaydı. Sadece o kadar Mısır mumyasının ve lahitlerinin bu Müze'de olmasını anlamakta zorluk çektik.












Müzenin iç ve dış bahçeleri de ayrı bir güzeldi.






Şimdi gelelim en önemli kısmına yani Sistina Şapeli’ne. Vatikan’ın en önemli dini yerlerinden biri olan Sistina Şapeli, Papa IV. Sixtus için 1477 ile 1483 yılları arasında yaptırılmış ve şapel takdis edilerek açılmış. Mimarları Baccio Pontelli ve Giovanni de Dolci olup, Rönesans mimari stilli ile inşa edilmiş. Yüksekliği 20,70 metre olan Şapel, dikdörtgen prizma şeklinde ve yüksek tavanlıdır. Tavan basık bir beşik tonoz ile örtülüymüş. 40,93 metre uzunluğu ve 13,41 metre enindeki boyutları ile Süleyman'ın Tapınağı için Eski Ahit'te verilen ölçülerdedir.

Başlangıçta tavanının altın yaldızlarla süslenerek maviye boyandığı ve duvarlara Musa ile İsa’nın hayatından sahnelerin çizildiği, sonrasında Sixtus’un yeğeni, Papa II. Julius’un 1508 ve 1512 yılları arasında tavanı değiştirmesi için Michelangelo’yu tuttuğu kaynaklarda belirtilmektedir.


Michelangelo, tavan fresklerini özel bir iskele kurdurarak üzerinde tek başına çalışmış. Dünyanın Yaratılışı ve İnsanın Düşüşü gibi konuların betimlendiği ana panolar Eski ve Yeni Ahit figürleriyle sarılmış. İsa’nın doğumunu önceden bildirdikleri söylenen kahinler ise bunun dışındadır. Bu muazzam proje için Michelangelo Hz. İsa’nın ataları, peygamberler, kâhinler ve oluşumla ilgili sahneler tasarlamış, fresklerle portreler yapmış. 

Ziyaretçiler için tasarlanmış bu sahneler günah ve ilahi öncelikler ile ilgili önemli prensipleri konu alıyormuş. Tavanda yer alan en ünlü sahnelerden biri Adem’in Yaratılışı Sahnesi’dir (The Creation of Adam). Tanrı'nın ilk insan Adem'e hayat verişini betimleyen freskte Tanrı'nın yüzü olarak Michelangelo'nun kendi yüzünü çizdiği düşünülmekteymiş. Tanrı'nın sağ kolu, hayat ışığını vermek için Adem'in parmağına doğru uzanmış. Sol kolunun altında ise bir kadın resmedilmiş. Bu kadının henüz yaratılmamış olan Havva'yı temsil ettiği düşünülmekteymiş.Tanrı ve Adem'in ellerini birbirlerine uzattıkları detay ise freskin en önemli kısmını oluşturmaktaymış. 

1980’lerde yapılan yenileme, tavan fresklerinin beklenmedik canlı renklerini ortaya çıkarmış. Ortaya çıkan renkler öngörülenden çok daha parlak olduğu için şaşkınlık yaratmış ve restorasyon eleştirilere uğramış. Böylece uzun yıllar boyunca Michelangelo ile özdeşleştirilen koyu renklerin, yüzyıllar boyunca biriken kir tabakalarının sonucu olduğu ortaya çıkmış. 

Şapelin içindeki duvarlarda kutsal kitap kaynaklı onlarca sahne ve papaların portreleri resmedilmiş. Signorelli, Pinturicchio, Ghirlandaio, Perugino, Boticelli gibi 15. yüzyılın ünlü İtalyan Rönesans ressamlarının eserleri duvarlarda yer almaktaymış. Şapelin yan duvarlarında, Musa’nın ve İsa’nın hayatından sahnelerin betimlendiği 12 resim Perugino, Botticelli ve Signorelli gibi sanatçıların eserleriymiş. Şapel duvarlarının dekorasyonu, 1534-1541 yılları arasında altar duvarındaki Son Yargı’yı ekleyen Michelangelo tarafından tamamlanmış. Bu eser için Michelangelo'nun olgunluk döneminin başyapıtı olduğu söylenmekteymiş. 

Tavanda yer alan Adem’in Yaratılışı sahnesi dışında, Adem ve Havva’nın Bilgi Ağacı’ndan yasak meyveyi tatmaları ve Cennet’ten kovulmalarının betimlendiği İlk Günah, Libya Kahini, Güneşin ve Ayın Yaratılışı sahneleri de Şapeldeki önemli betimlemelerdenmiş. Döşemede de 15. yüzyıla ait çeşitli renkli geometrik mermer kompozisyonlar bulunmaktaymış. 

Sistina Şapeli, sadece olağanüstü sanat eserlerini görmek isteyen turistlerin gittiği bir yer değildir. Burası halen Papa’nın çeşitli ayin ve vaftiz törenlerine katıldığı ve kardinallerin yeni papayı seçerken oy kullanmak için toplandığı, aktif hizmet veren bir kilisedir. 

Ama maalesef bu olağanüstü resimlerin fotoğrafını çekmek yasaktı. Döne döne ve kafamızı kaldırmaktan boynumuz ağrıyarak uzun süre Şapeldeki bu resimleri seyrettik. O kadar canlıydılar ki üç boyutlu gibi olduklarından sanki her an hareket edeceklermiş hissi yaratıyorlardı. 

Şapel’den sonra Müze'de görecek çok fazla eser kalmamıştı. Onlara da hızla bakarak Müze gezimizi sonlandırdık.

Vatikan'ın kendine ait bir postanesi de var. Burada Vatikan pulları kullanılıyor. Arkadaşım Müze postanesinde satılan kartlardan aldı ve yakınlarda sağlık problemleri yaşayan bir arkadaşına moral olması için postaladı. Vatikan Posta servisinin oldukça hızlı olduğu söyleniyor.

Müzeyi gezmeyi tamamladıktan sonra tekrar Saint Peter's Meydanına döndük. Sabah ki kalabalıktan eser kalmamıştı. Rahat bir şekilde içeri girdik. Vatikan’da yer alan Aziz Petrus Meydanı, Napolili sanatçı, heykeltıraş ve mimar olan Gian Lorenzo Bernini tarafından Papa VIII. Alexander için 1656-1667 yılları arasında yaptırılmış. 

Meydanın ortasında elips alan çevresinde süslü fıskiyeli su havuzu yer almaktadır. Meydanda 2 adet çeşme yer alıyor. Sol bölümde yer alan çeşme Bernini’nin, sağ tarafta yer alan çeşme ise Domenico Fontana’nın eseriymiş. Orta kısımda ise Papa V.Sixtus tarafından diktirilen 25,5 metre yüksekliğinde bir Mısır dikilitaşı bulunmaktadır. Bu dikilitaş Mısır dönemi içerisinde bilinmeyen bir firavun tarafından yaptırılmış ve Roma'ya Mısır'dan getirilerek diktirilmiştir. Dikilitaşın üzerinde bir Çapraz Haç yer almaktadır. Bernini’nin 196 cm aralıklı sütun dizisi ise buraya gelen ziyaretçileri kucaklamak ister gibi iki yana açılmış.

Papa her yılbaşında meydanda toplanan Katolik ve diğer mezhepten dinleyicilerine seslenerek mesajlarını okuyormuş.

Şimdi Vatikan’daki St.Pietro’s Basilica’ya gidiyoruz. Vatikan’da yer alan Aziz Petrus Bazilikası, Hıristiyan dünyasının en önemli yapılarından biriymiş. 23.000 metrekare arazi üzerinde, 222 metre uzunluk ve 136 metre yükseklikteki bazilika, dünyanın en büyük kilisesi olup yapı içine aynı anda 60.000 kişi sığabiliyormuş. 

Vatikan’a kısa şort ve mini etekle girmek yasak. İçeri girdikten sonra gezilebilecek 3 yer var.

St.Pietro's Manastırı içi.Hıristiyan tarihinin en şaşalı Manastırlarından olup muazzam ve oldukça etkileyici bir eserdir. 

Bir diğeri Basilica. Eski Papa'ların kıyafetleri, taçları, haçları ve buna benzer eserler burada sergileniyor.

Son olarak "Tombs of the Saints" kısmına girip St.Pietro yapıldığından itibaren gelmiş geçmiş tüm papaların mezarlarının bulunduğu kısım gezilebiliyor. Birkaç sene önce ölen Papa 2. Jean Paul’e ait mezar da görülebilir. Biz bunlardan Manastırı gezmeyi tercih edip diğerlerini zaman darlığı nedeniyle görmek istemedik. St.Pietro's Manastırının içinde görülmesi gereken önemli birkaç şey var. Bunlardan bir tanesi Pieta’dır.Pieta, Michelangelo tarafından yapılmış, Meryem Ana'nın kucağında çarmıhtan indirilen Hz. İsa'yı taşıdığı bir heykel olup hüznü ve mutsuzluğu çok canlı bir şekilde veren bir heykel olduğunu söyleyebilirim. Meryem Ana'nın kemerinde Michelangelo'nun imzası olduğu söyleniyor ve bu imzaladığı tek eseriymiş. Ayrıca Michelangelo’nun bu mermer heykeli tamamladığında sadece 25 yaşında olduğu da belirtiliyor. 



Diğer görülmesi gereken bir heykel ise Aziz Petrus'un bronzdan yapılan heykelidir. Hz. İsa tarafından cennetin anahtarının Aziz Petrus'a verildiği söyleniyor. Bu anahtar bir papadan diğer papaya geçmekteymiş. Bu heykelde de Aziz Petrus elinde cennetin anahtarını tutmaktadır. Gelen ziyaretçilerin dokunması ve öpmesi sonucu bu heykelin ayağı aşınmış. Sanırım bu nedenle olsa gerek heykelin önü bariyerle kapatılarak ziyaretçilerin erişimi engellenmiş. Belki özel günlerde bu bariyeri kaldırıyor olabilirler. Biz uzaktan bakıp fotoğrafını çekmekle yetindik.


Bazilikanın hemen her köşesinde görülebilecek eserler doluydu. Nereye bakacağımızı şaşırmıştık.














Bazilikanın kubbesini Cupola(Kubbe) Michelangelo’nun tasarladığı belirtiliyor. 136 metre civarında yüksekliğe sahip olan bu kubbenin bitmiş halini görmek ise maalesef kendisine kısmet olmamış. Buraya çıkmak için 2 yol var. Ya asansöre binip sonra 350 basamak yürüyeceksiniz ya da tüm yolu yürüyerek çıkacaksınız. Bizim daha gezecek yerlerimiz olduğundan fazla enerji sarfetmemek için biraz fazla para ödeyip asansörlü çıkışı tercih ettik. Asansörün çıkabileceği maksimum noktadan sonra herkesin yürümesi gereken bölüm başlıyor. Oradaki avluda bir miktar soluklandık ve fotoğraf çektik. Oradan sonraki 350 basamak oldukça yorucuydu. Biraz merdivenleri çıkınca bir kapıdan geçerek Bazilikanın içini tepeden görme imkanı bulduk.




Bir insanın geçebileceği darlıkta merdivenlerden geçtik. Bazen kubbenin eğimli kısmına denk gelince duvarın yan şekilde olması nedeniyle yan yan yürüyerek oldukça değişik bir deneyim yaşadık.


Ancak, merdivenleri tırmanıp çıkışa gelince bu manzara için yorgunluğa değer dedik. Roma ayaklarımızın altındaydı ve muhteşem bir manzara bizi bekliyordu.







Buradan Papa’nın yürüyüş yaptığı bahçeyi de kuşbakışı görme imkanı oldu.



İniş ise daha kolay oldu. Asansöre bineceğimiz noktadaki avluda biraz mola verdik.


Kiliseden dışarıya çıkınca ilk dikkatimizi çeken şey İsviçreli Muhafızlar oldu. 1506 yılından beri Papa'nın güvenliğinden sorumlu olan, Vatikan'ın küçük ordusu gibi düşünebileceğimiz İsviçreli askerler geleneksel kıyafetleriyle ilginç bir görüntü oluşturuyorlardı. Çok fazla yaklaşmadan fotoğraf almaya çalıştık.





Vatikan küçük bir ülke gibi görülebilir ama gezilecek alan çok fazla. Dini görevlerini yerine getiren hıristiyanlarla birlikte biz de burayı görmekten ve gezmekten çok mutlu olduk. Aziz Petrus Bazilikası’nda ellerimizi açtık ve duamızı da kendi usulümüzce yaptık.